MEMLEKETTE belli unvanlar, makamlar ve görevleri birileri üstlenirler.
Hepsi de millet adına görev yaparlar.
Bindikleri makam araçları…
Oturdukları makamlar…
Hepsi millete aittir.
Bunlar emanettir.
Bu emaneti kaybedenlerin aklı halen orada kalırsa sıkıntı olur.
Bu psikolojiden derhal kurtulmak ruh sağlığı açısından faydalıdır.
Siz gidersiniz yerinize başka biri gelir.
Unutmayın, siz gelmeden de sizin yerinizde başkası oturuyordu.
Baki kalacak olan inşallah devletimiz ve vatanımızdır.
O yüzden takıntılı ve saplantılı davranıp toplumu kutuplaştırmak ve ikiye bölmek doğru değildir.
Dün dünde kalmıştır.
Artık bugüne bakmalı ve yeni şeyler yapmak şarttır.
Bugün üzerinde sorumluluk ve yetki taşıyanların ise uykularının kaçması şarttır.
Çünkü kum saati tersine dönmüş, zaman akmaktadır.
Millet hizmet, iş, derman bekler.
SON ÜMİT
Nasreddin Hoca merhumun biricik varlığı olan sevgili eşeği bir gün kaybolmuş. Kendi mi başını alıp bir yere gitmiş, yoksa hayvanı biri mi aşırmış, bilmiyor.
Tabiî şuna buna soruşturmaya, aramaya koyulmuş. Kırlara doğru açılmış. Bir taraftan da bir türkü söylemeğe başlamış.
Böylece dolaşıp dururken bir tanıdığına rastlamış.
Tanıdığı:
— Hoca, böyle türkü çağıra çağıra nereye gidiyorsun? diye sorar.
Hoca merhum da eşeğini kaybettiğini, onu aramakta olduğunu söyler.
Ahbabı:
— Bu ne iştir Hoca Efendi? Benim bildiğim, insan eşeğini kaybetti mi, feryat eder, ağlar, dövünür. Sen ise türkü söylüyorsun!
Hoca, kendisine önündeki tepeyi gösterir.
— Bir ümidim şu dağın ardında kaldı. Eşeğimi orada da bulamazsam o zaman siz dinleyin bendeki feryadı! cevabını verir.
İşte bazıları bugün bu durumdadır…
KİTABE
Yozgat, köklü bir tarihe sahip Anadolu’nun ortasındaki bir vilayettir.
Klasik bir cümleyle konuyla giriş yapmış oldum.
Bu şehirde büyüklerden eski Yozgat’ı dinlerseniz, anlattıklarına bazen inanamayabilirsiniz.
Çünkü onların anlattığı Yozgat ile içinde yaşadığınız Yozgat’ın bambaşka olduğunu görürsünüz.
Önceki gün bir inşaat yapımı sırasında, yıkılan binanın dibindeki duvardan bir kitabe çıktı.
Duyarlı vatandaşlar konuyu ilgililerine bildirdi, geldiler, söktüler.
Gazeteci olarak fotoğraf çekmek için zorlansam da, validen yazılı izin kağıdı isteler de arkadan vatandaşlar kameralı telefonlarıyla peş peşe fotoğraf çekiyorlardı.
Neyse konumuz bu değil elbet.
Kitabe dikkatlice yerinden söküldü ve müzeye kaldırıldı.
Üzerindeki yazılar okununca kamuoyu ile paylaşılır sanırım.
Kitabeye gelene kadar gün yüzünde olan nice eserler de var.
Mesela Büyük Cami önündeki Hamidiye Çeşmesi halen atıl vaziyette.
Esnafın oluğunda kirli paspas ve fırça yıkadığı bir çeşme konumundan halen çıkamadı.
Örnekleri uzatmak mümkün…
Yok olanlara mı yanalım, varlığından haberdar dahi olmadıklarımıza mı?
Haydi selametle…