Kimi zaman hayat bize tüm zorluklarını sunar. İşte o an yapmamız gereken tek şey, inancımızı kaybetmemektir.
    Hayatımda beni ileriye götüren tek şey, yaptığım işe olan aşkımdır. Bundan hiçbir zaman kuşkum olmadı.
    - Kimin söylediğini bilmiyorum; ama 17 yaşımdayken okuduğum şu sözü, hayatım süresince hiç unutmadım: ‘Eğer her günü, o gün hayatının son günüymüş gibi yaşarsan, bir gün kesinlikle doğruyu yapmış olacaksın.’ Bu söz beni öylesine etkiledi ki, o günden bu yana geçen otuz üç yılda her sabah aynaya bakar ve kendime sorarım: ‘Bugün hayatımın son günü olsaydı, gün boyu yapacaklarımı gerçekten yapmış olmak ister miydim acaba?’
    Bu soruma ‘hayır’ cevaplarım arttıkça, bir şeyleri değiştirmem gerektiğinin farkına varırım ve yaptıklarımı ciddi bir biçimde denetleyerek, tek tek gözden geçiririm.
    - Kimse ölmek istemez.
    Cennete gideceklerinden emin olan kişiler bile istemezler ölmeyi.
    Ancak ölüm, hepimizin paylaştığı bir ortak noktadır.
    Hiçbirimiz kaçamamışızdır ölümden.
    Zaten olması gereken de budur. Ölüm, hayatın tek ‘en iyi icadı’dır.
    Hayatın tek ve gerçek ‘değişim aracı’dır. Yeniye yer açmak için eskinin ortadan kaldırılması gerekir.
    Şu anda yeni olan sizsiniz; ancak çok da uzak olmayan bir gün, ‘eski olan’ da siz olacaksınız ve siz de silineceksiniz hayat sahnesinden.
    Böyle üzücü ve hatta ürkütücü bir konudan söz ettiğim için üzgünüm, ama bunların tümü gerçektir.
    Zamanınız sınırlı.
    O sınırlı zamanınızı, başkasının hayatını yaşayarak harcamayın.
    - Eninde sonunda öleceğimi düşünmek, hayatta büyük seçimler yapmama yardımcı olan en önemli etkendir.
    Çünkü yaşadığımız dünyaya ait tüm beklentilerimiz, gurur, kibir, her türlü sıkıntı, başarı, başarısızlık gibi ‘bu dünyanın sözüm ona önemli işleri’, ölüm söz konusu olduğunda bir anda tüm önemlerini yitiriyorlar, kelimenin tam anlamıyla kocaman bir “hiç” oluveriyorlar.
    - Bir gün öleceğimizi unutmamak, kaybedeceğimiz bir şeylerin olduğunu düşünme tuzağından kurtulabilmemiz bildiğim en gerçekçi yöntemdir.
    Hayatınızda, yüreğinizin götürdüğü yere gitmemeniz, yüreğinizin sesini dinlememeniz için hiçbir nedeniniz yoktur.
    O nedenle, korkmayın kulak vermekten, yüreğinizin sesine.
    2005 yılında dünyaca ünlü Stanford üniversitesinin mezuniyet konuşmasında Apple şirketinin CEO’su, Macintosh makinelerinin mucidi Steve Jobs’un yaptığı konuşmadan alınmış bir bölümdü okuduğunuz.
    Kendi kurduğu Apple’dan 1985 yılında ayrılmak zorunda bırakılan, arkasından yılmayarak beş yıl içinde Next ve Pixar isimli iki şirket daha kuran Jobs, geçen hafta yazıma konu ettiğim Silikon Vadisi’nin kuşkusuz en başarılı ve renkli kişisi.
    Pixar; sinema sektöründe meydana getirdiği animasyon devrimi ile herkese ismini öğreten bir şirket.
    Günümüzün en başarılı animasyon şirketi olan Pixar’ın yanı sıra diğer şirketi Next’i de başarı ile büyüten Jobs, Apple’ın bu şirketi satın alması ile yıllar sonra tekrar yuvaya dönmüştü.
    Yokluklar içinde büyüyen ve başarının, başarmanın kıymetini iyi bilen birisi olarak Jobs’ın hayatından çıkardığı derslerle örgülediği
     Stanford mezuniyet töreni konuşmasını duymamış, dinlememiş veya tercümesini okumamış olanlarınıza vakit geçirmeden bulmanızı tavsiye ederim.