Geçim derdini duydunuz da geçimin sesi ne ola ki?
Bende böyle düşündüm ve kendimce bir cevap buldum.
Dün yine bürodayım ve rutin bir gün yaşıyoruz.
Yani yoğun bir gündem yok ve öğle öncesi masamın başındayım.
Artık alışkın olduğumuz, duymadığımızda kaygılandığımız ve hayatımızın bir parçası olan malum sesler geliyor yine kulağımıza.
-Haydi hamsiiii
-Hakiki hamsii!
-Karadeniz hamsiii
Cuma vakti olduğundan hâlin içi boş, yani insan sirkülasyonu da yok.
Ama olanca gücüyle bağıran balıkçılar var.
Önce yadırgasam da, birde onların yerine kendimi koyayım dedim.
Zihnimde önüme önlük bağlayıp, elime poşet aldım, ayağımda çizme.
O zaman fark ettim ki bağırmak gerekiyor…
O zaman anladım ki o ses geçimin sesi.
Ellerindeki ürünü insert bastırıp, kampanya yaparak satamayacağına göre, tek pazarlama yöntemi bağırmak.
İşçi olarak çalışan bu balık satıcıları bağırıp, müşteri çekecek ki aldığı balık kasaları tükeniversin, satabilsin.
Yani öyle kös kös oturana ekmek yok işte!
Sıcak sobanın başına koyulup, müşteri bekleseler ne olur?
Kasanın başına kediler toplanır.
Hep birlikte aynı yöntemi belirleseler, bağırmak yerine sıcakta oturup müşteri nereye gelirse oradan alışveriş yapsa?
E, dedik ya rekabet işte…
İlaç mümessillerini düşünün.
Büyük GSM operatörlerini.
Büyük gıda şirketlerini.
Onlarda oturan-bekleyen var mı?
Bunun adına serbest piyasa ekonomisi diyorlar veya kapitalizm.
Uzmanları daha iyi izah eder, iktisatçılar daha bilimsel yorumlar.
Derdim sistemi mi eleştirmek?
Yok, hiç değil.
Ne yeri, ne zamanı.
Bugün Cumartesi ve kimine göre tatil günü.
Herkes, hep bir ağızdan sözleşip, anlaşıp bugün dinlenemez mi?
Mümkün değil.
Dünyanın düzenine ters.
Ben şu anda uyuyorum, diğer arkadaşım çalışıyor.
Yarında tam tersi olacak.
Balıkçılar mı?
Onlar eminim yine bağırıyorlar.
Sebep geçim derdi.
Geçimin sesi kısılırsa, geçim derdi baş gösterir.
Allah kimseye bu derdi vermesin.