UYANIP duvardaki saate baktığında, kalkması gerektiğini gördü ve yerinden doğruldu.

Kısa süre içerisinde giyinmeye başladı. Gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklediği için, hepsini yeniden çözmek zorunda kaldı. Kravatını boynuna geçirirken mırıldanmaya başladı “Neymiş, ben yalakaymışım. Ulan benim yaptığım amirime saygı göstermek, onun emrinde olduğumu ispat etmek, bunun neresi yalakalık?”

Evden çıkarken tozlu ayakkabısına yalandan boya kutusuna batırdığı fırçayı dolandırdı “Yeni amire paspal gözükmemek lazım”, dedi içinden.

Yolda birkaç kişiyle selamlaşarak daireye girdi ve odasındaki koltuğa kendini atmıştı. Aslında böyle yaparak bugünkü vazifesinin büyük çoğunluğunu yerine getirmiş oluyordu.  Önündeki telefondan üç haneli bir kod çevirerek, telefondakine binek taşıt şoförünü göndermesini söyledi. Telefondaki kişi, henüz şoförün gelmediğini beyan etti.

Amir, kendisi gibi şoförün de bugün daireye geç geldiğine şaşırmadı.

Kısa süren sonra kapıyı tıklatıp içeri giren şoför “Buyurun amirim, beni çağırmışsınız dedi.

Koltuğundan hafif doğrulan amiri “Evladım, bundan sonra her sabah yine beni evimden arabayla alacaksın, tamam mı?” diye sordu.

Şoför, “Emredersiniz” diyerek tam kapıdan çıkıyordu ki, tekrar döndü ve amirine sordu:
Amirim biliyorsunuz eski yöneticimiz döneminde görev harici araç çıkışı yapamıyorduk. Çıkış defterine nereye, ne için çıktığımızı bildiriyorduk. Ay sonunda da kontrolü oluyordu. Şimdi ben her sabah çıkışı neye göre yapacağım, yukarıdan sorun olmasın?

Amir hafif sırıtarak şoföre seslendi: “A yavrum anlamıyor musun eski amirin dönemi bitti. Eski amirin bozduğu eski düzenimize bu yeni amir döneminde yeniden dönmüş olduk. Sen farkında değil misin?”

Durumu anlayan şoför: “Anladım amirim peki” diyerek tekrar yutkununca, amiri “Başka bir diyeceğin var mı?” diye sordu.

Şoför yanıt olarak: “Amirim sabah sizi almaya gelirken, benim çocuğu da okuluna bırakabilir miyim?” sorusunu yöneltti ve amirinin başını salladığını görünce odadan çıktı.

Koltuğuna yaslanarak oturuşunu rahatlatan amir, odanın içinde kendi kendine konuşuyordu:
“Neymiş, düzeni değiştirecekmiş. Ulan yüz yıllık kurumun düzeninden sana ne? Devlet istese değiştirirdi zaten. Cumhuriyeti kuranlar dahi kurumun düzenine dokunmamış…”

Öğleye doğru odasına gelen yardımcısıyla yeni kurum yöneticisiyle alakalı koyu bir sohbete daldılar.

İlk iş olarak ne yapıp etmeli, yeni yöneticiyi ikna ederek, tekrar kurumun ana binasına taşınmalıydılar.

Bu binada ne işleri vardı ki sahi: “Yahu biz teknik birimmişiz de, ondan burada çalışacakmışız. Kardeşim tekniğinden sana ne, teknik olup da sanki ne iş yapıyorsak!”

Yardımcısı gülerek destekledi: “Neticede onun da üstü çizildi ya efendim, boş verin…”

Amirin yüzüne tekrar bir gülümseme yerleşti:
“Bana ne kadar çektirdi hatırlıyorsun değil mi? Ben görevimi yapmıyormuşum. Burası Ankara’ya benzemez ki. Burası taşra taşra! Buranın kendine özgü kuralları var. Hem senin neyine bizle uğraşmak. Biz senin gibi kaç taneyle çalıştık aslanım, öyle değil mi?”

Eski yöneticinin daireye getirdiği nizam ve düzen kısa sürede ortadan kalkmıştı.

Eski yöneticinin yerine gelen yeni yönetici, eskinin nizamını bozarak, kısa sürede sistemi daha önceki sistemsizliğe dönüştürüverdi.

Kurumda herkes rahatlamış, rahat nefes almaya başlamıştı.

Bu durumu gören ve eski yönetici zamanında, darlığa gelemediği için emekliliğini isteyenler, kısa sürede “keşke biz de biraz dişimizi sıksaydık” diyerek pişman oldular.

Vaziyetten tek memnun olmayan ise bu küçük taşrada yaşayan, alçak gönüllü ve iyi niyetli yöre halkıydı.

Ertesi sabah tam saatinde, şoför amirinin evinin önüne çekti arabayı.

Bir ara kontak kapatmayı düşündü lakin hava sıcak olduğu için aracın klimasını açmış, içeriyi serinleterek, amirinin hanesinden çıkmasını beklemeye başladı.

Belki de son yüzyıldır taşrada işler hep aynıydı…
Not: Yukarıda anlatılanların gerçek kurum, kuruluş ve kişilerle hiçbir ilgisi olmayıp, tamamen kurgumdan ibaret, hayal ürünüdür.