İlk ağızdan olmasa da ikinci nesilden büyüklerimiz bu olayların gerçek yüzünü birçoğumuza anlatmıştır. Yozgat’ta da yaşanan bu olaylarda, Ermeni çetecilerin azgınlığının ne denli büyük acılara sebep olduğunu bizzat yaşayanlar aktarmıştır.
Osmanlı’nın çöküş döneminde birçok cephede savaşan gençlerimiz hatta çocuk yaşta yavrularımız askere giderken gayrimüslim tebaa askerlikten muaftı. Osmanlı hükümeti tarafından yabancılara tanınan birçok imtiyaz arasında vergilerden muafiyet te vardı.
Tük insanı savaşlarla erirken, vergi yükü altında ezilirken, başta Ermeni ve Yahudi kökenliler olmak üzere yabancılar sanat, ticaret ve sosyal hayatlarını rahatlıkla sürdürüyorlardı.
O tarihlerde Yozgat’ın merkez nüfusunun önemli bir kesimi Rumlardan, bir kesimi de Ermenilerden oluşuyordu. Şehir merkezinde yaşayan Türklerin ticari hayattaki güçleri yabancılar kadar yoktu. Zanaat işlerinde Ermeniler ve ticarette de Rumlar çok başarılı idi. Türklerden savaşta ölmeyen ve cephede bulunmayan az sayıdaki çalışabilecek nüfus ise daha çok tarımla uğraşırdı.
Meydan bu kadar boş iken kendini bilmez birtakım Ermeni çeteciler oluştu. Aklı başında Ermeniler bunun sakıncalarını görüp engel olmaya çalıştılarsa da güçleri yetmedi. Türklerle sorunu olmayan bu Ermeni vatandaşlarımızın birçoğu yakın zamana kadar Yozgat’ta yaşadı ve dostluğumuza hiçbir gölge düşmedi. Şimdilerde Yozgat Ermenileri daha çok İstanbul’da yaşıyor. Bu vatandaşlarımızın vatan ve millet sevgisi inanın ki bizden az değil.
Çeteci Ermenilerin Türkler üzerindeki eylemlerinin etkisi Türk’lerin de kendilerini koruma tepkisini yanında getirdi. Bu çatışmalar büyük olayların ve acıların yaşanmasına neden oldu.
Ermeniler bu olayları kendilerine yapılmış bir soykırım olarak niteledi. Bu iddia yanlıştı. Ölen binlerce Türk’ü nasıl izah edeceklerdi? Tüm tarihi belgeler Ermenilerin çete faaliyetlerini ortaya koyuyordu.
Ermeni politikaları açısından, olayların yaşandığı 1915 yılının 100. Yılında uluslararası kamuoyu oluşturmak çok önemliydi. Önce Papanın açıklamaları ve son olarak Avrupa Parlamentosunun “Soykırım” açıklamaları, dünyada bu kamuoyunu oluşturduklarının birer göstergesi.
Türk Hükümeti, bu karara karşı sert ve günlük dille ağır cevaplar verdi. Ancak bu açıklamalar, yüz yıldan beri sürdürülen ve Türk Dışişleri’ nin öncelikli politik hedefi olan bu konuda yenildiğimiz ve kendimizi anlatamadığımız gerçeğini değiştirmedi. İç politikada insanımızı tatmine yönelik bu açıklamaların dış politikada hiçbir değeri ise bulunmamaktadır.
Özeleştiri yapmamız gerekirse, son yıllarda kendi politikacılarımızın ve özellikle ülkeyi yönetenlerin tutum ve açıklamaları dahi Ermeni olayları tezlerimizde kendimizin gedik verdiğini gösteriyor.
Devletlerarası ilişkilerde öncelikle çıkar gözetilir ve esas olan “güç” tür. Bugüne kadar “soykırım” kabulünde bulunamayan uluslararası camianın, bugün bu kararı alabilmesi Türkiye’nin tepkilerinden çekinmedikleri anlamına geliyor.
Sonuç olarak Türkiye, doğuda kaybettiği itibarını batıda da kaybetmiş görünüyor. Davutoğlu’nun kitaplarda kalan “ stratejik derinlikleri” günlük hayatımızda ülkemize ağır yaptırımlar ödetiyor. İnsanımız ise İflas eden dış politikamızın sahibine, daha ağır sorumluklar ve payeler vermeyi tercih ediyor. Doğrusunu mu yapıyor?