Eyağsi galın, meymenetsiz bi gişisi vardı Cinni Cennet’in. Davarı sağmadan guzular goyrülmüş, emişmiş diyi gişisi sıyırgıynan depesine vurmuş, garı cinnenmiş derlerdi. Derbeder ve halsizdi. Yerinden zor kalkar, iş göremez ve hareketleri ağırdı. 
Çatalkapılı bir evleri vardı. Genelde kapının önündeki yastı daşa oturur gelene gidene bezgin bezgin bakardı. Fistanının önüne taktığı gara önlüğüne yavan ekmek, çokelik kor, yanına aldığı bir sitil suyla öyünlerini oturduğu yerde yerdi. Dişleri dökük olduğundan lokmaları damagında ezer ezer yutkunurdu. 
Düşenin dostu olmaz derler. Ne kadar doğru ve acımasız bir söz. Kocası Mar Davut gençlik yıllarında yaptığı deliliklerini unutmuş, eskisi gibi ona pek eziyet etmiyordu. Aslında fena bir adam değildi. O da zavalı ve çilekeşti. İki  inekleri ve tek eşekleri vardı. Onların samanını, sağımını gine Mar Davut yapardı. Garının bahacak ne dermanı ne de becerisi vardı. 
Cinni cennet eskiden yediği dayakların etkisiyle gişisine her gördüğü yerde oşuhculuk eder, toparlanmaya çalışırdı. Sinirli ve ilgisiz Mar Davut’ta her seferinde;
-Ga avradını bilmem ne ettiğimin kosnüğü, gah lan şurdan…
Diyerek azarlardı. 
-Lan ben sana noördüm, gine niye ne hırlıyon…
ne desede sürekli ürkek ve lüzümsuz laflarla can sıkardı. Gelinleride bakmazdı. İtibar göstermezlerdi. Çocuklarıda ilgisizdi. Kadıncağız sevgi dolu gözlerle vefa umarcasına çocuklarını seyretsede umarsız ve kazma tipleriyle yanından selamsız savuşurlardı. 
Gözümün önünde rahmetliği canlandırıyorum da, ne kadar acıklı bir hali vardı. O dişsiz damağında eze eze yemek yemesi, sürünürcesine oturduğu yerden su sitiline uzanması, elini yumruk yapıp alnına dayayarak statik oturuşu, yırtık bürüğü, yeşil renkli naylon ayakkabısı ve döşündeki muskaları ile hayalimdeki canlılığı sürekli yerinde duruyor. Kangal cinsi bir köpekleri ile kirli beyaz birde kedileri vardı. Onlarda sürekli Cinni Cennet’in sağında solunda yatarlardı. 
Cami önünden köprüye giden taşlı yolun en renkli görüntüsünü oluştururlardı. O sokak onlarsız düşünülemezdi. Bakımsız evlerinin siyeçleri uçmuş, çörtenin dibindeki duvar oyulmuş, oturdukları dam bellemiş ve duvarları gaaşamıştı. Tamir, düzenleme ve yaşanabilir bir ortam hazırlama niyetleri ve güçleri yoktu. Amaçsız ve hedefsiz bir yaşam sürdürdükleri, otobüs bekler gibi ölümü bekledikleri aşikardı.
Bir Salı sabahı Akif Hocanın selasıyla uyandık. Heyecanla sela sonunda meftanın kim olduğunu söylemesini bekledik. Cennet Halanın öldüğünü söylüyordu. Hüzünlendik. 56 yaşında Hak‘kın rahmetine kavuşmuştu. Görüntüsü seksen yaşın üstünde gibiydi ama zavallı henüz 56 yaşındaymış. 
Köy gençleri mezarını kazdılar. Mar Davut onlara yün çorap ve peşgır dağıttı. Diyordu ki; Avrat kefenini tâa 10 sene önce hazırlayıp sandığına goydu. Öleceğini biliyodu… diyordu. İçimiz bişekil oldu. 
Cinni Cennet’in son 10 senesini hepimiz biliyoruz. Hiç konuşmadan, sefil ve bakımsız bir şekilde insanlardan ve olaylardan uzak zararsız ve kimsesiz geçen bir on yıl. Ondan önce bir günahı varsa Allah katında zaten zaman aşımına uğramıştır. Yani tam cennete aday garip ve günahsız. Umuyorum ki Cinni Cennet Cennetlik Cennet olarak Hak’kın rahmetine kavuştu. 
Huzur içinde yatsın..