Baharın gelmesiyle özellikle Nisan ayı başlarında, çiriş otunun pek çok bitki gibi doğada kendiliğinden yetiştiğini söyledi çiriş satıcıları. Bu günlerde de manavlar, pazarlar çirişten geçilmiyor. Nisan sonu, mayıs başı hariç tezgahlarda görülmezmiş.
Çiriş otunu ilk defa İstanbul’da gördüğümü söyleyebilirim. Ot yemeklerini seven biri olarak neden çirişi neden bunca zamandır ıskaladığımı hala bilemiyorum. Onu ben ancak bu sene fark edebildim.
Daha düne kadar satıldığı yerlerde çiriş otu hakkında çeşitli bilgiler aldım, pişirilişini, tadını, faydalarını, nerede yetiştiğini vs. sormama rağmen bir türlü almaya yanaşamadım nedense.
Tüm bu araştırmalara ilave olarak internet ortamında çiriş otu ile bilgilere ulaşmanın devamı sonunda çiriş otu ile tanışmaya karar verdim.
Tanıştığıma pişman olmadım, bilakis memnun oldum.
Bana göre çiriş; zambağın minyatür hali, pırasa görünümlü şahane bir bitki.  Yenilebilen yaprakları ise 15- 20 santimetre, kökleri sarımsı, beyazımsı renkte, yaprak uçları için birazcık sivri diyebilirim.
Çiriş otu yemeğinin yapım aşaması pırasa ve ıspanak ile aynı. Nasıl karnabaharın, pırasanın, ıspanağın, kerevizin vs. pişerken farklı kokuları varsa bunun tüm saydığım sebzelere hiç benzemeyen çok farklı, kendine has ayrı bir kokusu var.
Soğuk, sıcak tüketilebilir. Tadı bana biraz enginarı hatırlattı. Hafif bir yemek olması beğenmeme sebep oldu. Yeşil sebzelerdeki faydaların pek çoğu çiriş içinde geçerli. Denemek lazım derim.
Ayıklaması çok kolay, vakit almıyor. Bunu da ustalarından öğrendim. Önce sivrimsi uçları, ardından sapı yarım santim kadar kesiliyor. Sonra yaprakların bitimindeki koruyucu o ince zarı kolayca çıkarılıyor. İşlem sonucunda çiriş yaprakları bir hamlede topluca tertemiz bir şekilde ortaya çıkıveriyor.
Beşiktaş’ta Çiriş otundan anladığı belli olan kadın, çiriş seçimini özenle yaparken, yanında bulunan genç kadın ağız burun kıvırarak sepetteki çirişlere göz ucuyla tepeden bakıyordu. Ben de almak için geldiğimde bana tadı, tuzu nasıl, ne diye alınır ki bunlar diye sordu. Sorusuna kısaca cevap verdikten sonra kendisi sebze yemeklerini hiç sevmediğini sadece et türü yemeklerden hoşlandığından bahsetti.
Ben de olabilir, zevkler ve renkler tartışılmaz, herkesin damak zevki farklı olabilir, insanlar birbirlerin yemek tercihlerine saygı duyabilmeli, burada hoşgörü devreye girmeli dedim.

Sarı zambak da denilen çiriş otunun adı bir yerde kiriş otu olarak geçiyordu. Bu isim de çok yakışmıştı baharın müjdecisine.