BİLENLER var mıdır bilmem… Türk şiirinin usta kalemi Sebahattin Ali, 1927 yılında Yozgat Cumhuriyet Mektebi'ne tayin olur ve bir yıl Yozgat’ta kaldıktan sonra, Almanya’ya gönderilir. Elbette şiir yazmaya memleketimizde de devam eder.
Yozgat ile yazdığı nahoş bir şiiri vardır ki, “Allahım bu nasıl bir şehir” diye başlar ve devamında söylediği, “kovu gıybet” konusunda hiçte haksız değildir.
O şiirini İlk okuduğumda canımı çok sıkılmıştı. Haksızda değildi hani. Yozgat ayazına bir de kültürsüz gayrı samimi insanlara rastlamanın psikolojiyle yazılmış olsa gerek.
Her ne kadar Almanya seyahati Yozgat’ı bile özletmiş olsa da Sebahattin Ali’nin Yozgat şiiri kayıtlara geçmiştir. Almanya’da yazdığı “DAÜSSILA” adlı şiirinin Yozgat ile alakalı kısmını yazımın altında verdim.
Bizler bu tür eleştirel bakışlardan, edebi eserlerden kendimize pay çıkarmak yerine, şairin şiirine küfretmekle meşgulüz. Peki iyi olanların hangisine ne kadar sahip çıkabildik?
Merhum Abbas SAYAR Üstadımız bu şehrin karakterini yetmiş yıl önce ortaya koymuş, “Yozgat Var, Yozgatlı Yok” cümlesiyle bir gerçeği hafızalara kazımak istemiştir.
1920 yılında bazı haris kişilerce yakılan “fitne” ateşi yüz yıldan beridir devam etmekte.
Devam etmesinin ana sebebi ise, o tarihte fitnenin galip gelmiş olması. Yozgat tüm asaletini, adetini töresini kaybetmiş, nefsinin kölesi olan bir nesil yetişmiştir.
Sultan Abdulhamit Han döneminin en sansürlü yıllarında bile Yozgat’ta Tiyatro gösterileri yapılıyor. Hatta daha da ileri gideyim, Osmanlı Devleti döneminde ilk Türk kadın sanatçı Yozgat’ta sahne alarak Türk literatürüne geçiyor.
Şimdi siz diyeceksiniz ki, ilk kadın sahne sanatçısı Afife Jale…
Hayır değil, o yıllarda -daha sonra özel olarak değerlendireceğim- Türkiye'nin ilk kadın tiyatro sanatçısı Yozgat’ta sahneye çıkmıştır.
Yozgat kendi değerlerine sahip çıkmadığından, birileri Afife Jale olarak literatüre kaydetmiştir.
Bugün ise o Yozgat’ta tiyatrodan, sanattan eser yoktur.
Bir başka değerimiz, Mehmet Ali OKHAN Bey…
Türkiye Cumhuriyeti döneminin en önemli Hat sanatkârı olan Mehmet Ali OKHAN adını memleketimizdeki akrabaları dışında kimseler bilmiyor, tanımıyor.
Mehmet Ali Bey, Hat sanatı ustalığının yanında iyi bir Tasavvuf yazarıdır. Yaklaşık on adet basılı eseri olduğu halde, Yozgat’ta bir tane bile kitabının olmaması düşündürücü.
Cumhuriyet tarihinin ilk Avukatlarından olan hemşerimiz Mehmet Ali OKHAN, aynı zamanda usta bir ressam.
Bugün her birimiz kendimizi Yozgat’ın “olmazsam olmazı” görüp, gerçek değerlere, kültüre emeğe saygı duymadığımızdan yüz yıl öncesinin bile gerisindeyiz. Dünkü değerlerimizi yok sayarak, bugün varlığımızı iddiaya çalışmak, aslında hiçbir halt olmadığımızın açık ilanıdır. Merhum; Serhat ÜNSAL Ağabeyimizin dediği gibi, “Biz, Yozgat’ı birlikte ve hep ölüyoruz”; Yozgat’ı kültürsüzlükle öldürüyoruz.
***
İçim büsbütün sızlar hatırlarsam Yozgat’ı:
Dumağımdadır İçki âlemlerinin tadı...
Soğuk yüzümü yakar, kar dizboyu olurdu;
Yine gözümde tüten imamsuyu olurdu...
Sürüklerdim yampiri sokaklarda mesleri;
Meyhanede okurdum yazdığım nefesleri...
İstemezdim odamda oturup sıkılmayı,
Adet ettim her gece sokakta yıkılmayı,
— Bu cesareti yalnız insana rakı verir.
— Kendimi sıcak kara şöyle bırakıverir,
Kar üstümü örterken ben orda gecelerdim,
Ne de ılık bu akşam yattığım yatak derdim.
Bu hatıralar artık benden uzaklaşıyor,
Deli gönül, muntazam bir vücudu taşıyor...
Bir zamanlar bir pula satarken kâinatı,
Kendi elim le ittim bu kaygısız hayatı...
Gitmeye alışmışken ben herkesin dikine,
Enayi gibi geldim Frenk memâlikine.
Taşıyın şimdi benim gibi avanakları
Ey birbirinden nursuz Potsdam sokakları...
22.12.28 Potsdam, Sabahattin Ali
***
Yozgat’tan sonra Almanya’ya giden Sebahattin Ali “DAÜSSILA” başlıklı uzunca bir şiirinde, bir yıl kaldığı Yozgat’a da vurgu yapmaktadır.
Not; Nâzım-ı tahrir bu vakadan sonra on beş gün kadar yelek üzerine palto giyerek dolaşmıştı.
Sebahattin Ali Yozgat’ta iken çok üşüdüğü için mest ve lastik giyer, fakat ara sıra lastikleri çamurda takılır kalır farkında olmadan sadece mest İle dolaşır.