Güney Cephesi’nde Fransızlar Adana’yı işgal etmişlerdi.
Sinan Paşa’nın birliği derhal Çukurova bölgesine sevk edilmiş, halkın daha fazla zulme uğramaması için Fransızlarla çete harbine tutuşmuşlardı.
Sinan Paşa’nın birliğinde Akara vilayeti, Bozok sancağı, Osmanpaşa karyesi, Koyunculu mezrasından Sunullah oğullarından İdris oğlu Ahmet de vardı. 
İki ağabeyi seferberliğin ilanıyla gitmiş, hiçbir haber alınamamıştı. Ahmet askere alındığında on beş yaşındaydı. İstanbul’da üç ay acemi eğitimi gördükten sonra Sinan Paşa’nın birliğine vermişlerdi.
Ahmet birliğe katıldığında, kendi yaşında birçok asker olduğunu görünce büyüdüğünün de farkına varmıştı. Adana’nın etrafında konuşlanan birliği zaman zaman keşif yapıyor, içeriden alınan bilgiler doğrultusunda ani baskınlar yaparak Fransız birliklerine ağır zayiatlar veriyordu. 
Kumandanları Sinan Bey, tüm zamanını emrindeki askerleriyle geçiriyor, her türlü tehlikeye karşı askerini eğitiyordu. Tek mermiyi bile boşa harcamamaları için her birini keskin nişancı olarak yetiştirmişti.
Bir gece yarısı Adana’nın Pozantı ilçesinin içerisine kadar sızmayı başardılar. Fransız cephaneliğini havaya uçurmuşlardı. Düşman askerleriyle yoğun sokak çatışması yaşandı.
Ahmet bu çatışmada omzundan vuruldu. Arkadaşları Ahmet’i de yanlarına alarak gün doğmadan şehri terk ettiler.
Kumandan, Ahmet’in yarasını gözden geçirdi, ilk tedavi ve sargısını yaptıktan sonra hastaneye sevk edildi.
Babası İdris Efendi, oğlu Durak’ın şahadet haberi gelince evlat acısına dayanamayıp, Hakk’ın rahmetine kavuşmuştu.
Durak ağabeyinin hanımı da eşinin şehit olduğunu duyunca baba ocağına dönmüş, anası Hafize hanım tek başına kalmıştı. Konya Hastanesi’nde iki ay yattıktan sonra harman vakti yaya olarak memleketine döndü. 
Evlerine vardığında anası Hafize hanımı tek başına görünce Ahmet’in yüreğine sızı düştü. 
Hafize hanım, oğlunu karşısında görünce sarıldı; “Çilem dolmadı oğlum, çilem dolmadı.” diyerek ağıtlar sıraladı. 
Sarılırken Ahmet’in sol kolunun omzundan sarılı olduğunu fark edip dertle dolu yüreğini kanattı. Bir ağıt söylemeye başladı:
Üç yiğidin anasıydım şu köyde.
Nerede Durak ağabeyin,
Yusuf’um nerede.
Bir sen kaldın elimde
Bir kolun yok seninde,
Ne çileli kulum ben.
Gecenin bir yarısında Hafize hanımın ağıt sesini duyan komşuları bir bir kapısını çaldı. 
Oğlu Ahmet’in geldiğini görenler “Gözün aydın.” diyerek teselli verdiler.
Ahmet’in sol kolu iş göremez haldeydi. Askerlik şubesine gidip meramını anlattı. On yıl çevre köylerde bekçilik ve çobanlık yaparak geçimini temin etti. 
Askerlik şubesi Ahmet’in sevk celbini bulamadığını söyleyerek maaş bağlayamayacaklarını bildirince; “Ben Adana’da Sinan kumandanın emrindeydim. İsterseniz ona bir mektup yazın, belki o hatırlar.” diyerek kendisine bir umut kapısı daha açtı. 
On bir yıl sonra Yozgat askerlik şubesi tarafından bir mektup aldı. Mektubu köyündeki muallime okuttu. 
Mektubun içeriğinde şöyle yazıyordu: “Ankara vilayeti, Bozok Sancağı, Osmanpaşa karyesi, Koyunculu mezrasından Sunullah oğullarından İdris oğlu Ahmet, 1894 doğumlu askerin emrimde görev yaptığını, Adana Cephesi’nde Fransızlarla girilen çarpışma esnasında Pozantı civarında omzundan yaralandığını tasdik eder, gereğinin yapılmasını arz ederim.” 
Sinan Paşa bin kişilik birliğinde Yozgatlı Ahmet’in adını defterine yazmış, yıllar sonra da olsa o yiğidin hakkının verilmesine vesile olmuştu.
1975 yılı 30 Ağustos Zafer Bayramı’nda vefat etti.
Kaynak Kişiler: Koyunculu Köyünden Yusuf Susam, Gazinin oğlu Yaşar Sunullahoğlu