Nedense böyle olacağı belliydi. Alıştırmıştı kendisini. Her zaman en kötüsüne inanır, Murphy kanunlarına da saygı duyardı. Ama hiç de tahmin ettiği gibi olmamıştı. Kendisini ne kadar hazırlarsa hazırlasın, alışmak zaman alacaktı.
    Yapacağı konuşmayı çok önceden hazırlamış, onun da arada konuşabileceği yerleri tahmin etmiş ve herşeyi kafasında tasarlamıştı. Kendisi dışında herkes de olumlu bir tepki alacağını söylemişti ama en kötüsüne hazır olmak en iyisiydi.
Çok iyi anlaştıkları kesindi, çok ortak yönleri olduğu da öyle. Kız, artık okul çıkışında otobüse binmesi gereken yerden otobüse binmiyordu. Beraber çıkıyorlardı okuldan ve hep bir durak, iki durak öncesine kadar beraber yürüyorlardı. İkisi de iyi anlaştıklarını düşünüyorlardı hatta en yakın arkadaşları da birbirleri arasında öyle konuşuyorlardı.
    Önce bir yemek yediler, ikisinin de keyiflerine diyecek yoktu. Sonra dolaştılar biraz, ardından da bir cafede oturdular. Delikanlı, “tam zamanı işte” diye düşündü ve
    Sana söylemek istediğim birşeyler var dedi. Kızın başı, anında önüne indi. Böyle bir tepkiyle karşılaşacağını hiç ummuyordu delikanlı. Ne hissettiklerini, ne kadar mutlu olduğunu anlatmaya başladı. Ama yolunda gitmeyen birşeyler var gibiydi, sadece kendisi konuşuyordu. Hemen sustu ve iki çay söyleyip konuyu değiştirmek istedi, havada bir sıkıntı kokusu alıyordu.
    Çayları geldi, eski neşeleri de öyle. Yeniden konuşmaya başladılar, zamandan habersiz… Ve kız nihayet kalkması gerektiğini söyledi. “Elbette” dedi delikanlı, herşey eskisi gibi devam ediyordu. En azından buna sevinebilirim dedi delikanlı. Hem olumsuz birşey dememişti, bu daha da iyiydi. Başlarkenki o yürek pıtırtılarına kapılmış, zıplayıp gezegenlere kafa çakacakmışçasına heyecanı şimdi geçmişti. Hesabı ödeyip kalktılar. Durağa doğru yine konuşarak ilerlemeye başladılar, her zamanki gibi. Durağa geldiklerinde kız:
    Ne düşündüğümü bilmek ister misin? deyince delikanlı birden şok oldu. Böyle bir şey de beklemiyordu. Aslında ne beklediğini artık kendisi de bilmiyordu.
    Tabi ki diyebildi her ne kadar bundan o kadar emin olmasa da ve o an öyle derin bir nefes tuttu ki hani mümkün olsa atmosfer, hidrosferle birlikte ciğerinde kalacaktı.
    Bence olmaz dedi kız bu sefer. Delikanlı bu sözden ne anlam çıkaracağını bilemedi ama zaten bu sözü duymak istiyormuş ve bekliyormuş gibi kıza elini uzattı:
    Ama hala dostumsun değil mi? döküldü ağzından. Gülümseyerek el sıkıştılar ve kız otobüsüne binip gitti. Delikanlı bir müddet çivili kaldı orada, sonra da hep yaparmış gibi büfeye yönelip bir sigara bir de kibrit istedi.
    Şimdiye dek ilk kez bir paket sigara alacaktı ve aldı da. Sigaradan acemice çekerken asıl söylemek istediklerini düşündü. Aklına hiçbir şey gelmedi, dünyaya yeni gelmiş bir bebek olmuştu sanki herşeyden habersiz ama merakı eksikti. Sağa sola bakmadan yürüyor, kendisine çalan kornaları da duymuyordu.
    Mutlu aşk var mıdır? Çocuklar bile biliyor ki yoktur. E tamam o zaman, sorusu olan yoksa dağılalım dedi kendi kendine.
    Bitince bitmiş olur elbette. İlk başta en derin kesik sanarsın, sonra en azından görünüşte kapanır. Ama bir yandan da buna inanamıyordu. Kafasındaki ezberinde olan ev yolunu bu kez görmeyen gözlerle yürüyordu.
    Eve yaklaştığında kendine gelir gibi oldu ama elinden şimdi bıraktığı sigaranın paketteki son sigara olduğunu görünce şaşkınlığı daha da arttı. Başı zonklamaya başlamıştı, içeri girip hemen kendini kanepeye attı. Tek istediği uyuyabilmekti ama bu baş ağrısıyla pek de mümkün görünmüyordu. Arkadaşı içeri girip, başka bir evdeki arkadaşlara gideceğini ve kendisinin de gelmesini istediklerini söyledi. Delikanlı, yürüyebilecek halde olsa da gidebileceğinden emin değildi.
    Sen git diyebildi,
    Ben biraz uzanayım, gelebilirsem gelirim ve arkadaşı gitti kendisi de ağrı kesici aramaya başladı ama pek umutlu değildi ve bulamadı da. Nasıl olup da birisine bu denli sarmaşık olabildiğini düşündü ve bu aklı başında olarak düşündüğü son şeydi. Uyuyakaldı…