Cenab-ı Hak Kurân-ı Kerim'de şöyle buyurur “Ey iman edenler, muhakkak ki, (Aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taş (putlar) ve fal okları birer şeytan işidir, iğrenç şeylerdir, bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz!  “Ey îmân edenler. Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar ancak birbirlerinin dostlarıdırlar ve siz müminlerden her kim, onları dost tanır, veli kabul eder, şüphe yok ki o da onlardandır. (Onlardan sayılır. Ahirette onlarla beraber haşr olunur.)  
Allah (c.c), kimleri örnek almamız gerektiğini bizlere belirtirken kimlerle olmamız gerektiğini de Nisa Suresinde şu şekilde vurgulamaktadır: “Kim Allâhʼa ve Rasûlʼe itaat ederse işte onlar, Allâhʼın kendilerine lûtuflarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehidler ve sâlih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!”
Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz, Müslüman olmayan milletlerin bayramlarının ve kutsal kabul ettikleri günlerin onlar gibi kutlanmasını yasaklamıştır. Peygamberimiz Efendimiz Hadis-i Şeriflerinde “Kim bir kavme benzemeye özenirse, o da onlardandır.” “Bir kişi diğer bir kişinin ameline, yoluna ve adetine razı olursa, muhakkak ki o onlardandır.” “(İnanç ve amelde) bizden başkasına benzeyenler, bizden değildir.” “Siz karış karış, adım adım sizden öncekilerin (Yahudi ve Hristiyanların) yoluna uyacaksınız. O kadar ki; onlar bir keler (sürüngen) deliğine girecek olsalar, siz de (modadır düşüncesiyle) onları takip edeceksiniz...” “Bir kimse müşriklerin arzına ev bina edip, onların bayramlarına katılmak suretiyle onlara benzerse, o kimse kıyâmet günü onlarla beraber haşr olunur.”
Ezelden ebede kadar insanlığın felahı ve kurtuluşunu, dünya ve ahiret mutluluğunu hedef alan, Allah katında tek olan din İslam’dır. Yüce dinimiz, kendine has hükümleriyle, tazeliğini kıyamete kadar muhafaza edecek güzellikleriyle insanlığa ışık saçan hakikatleriyle on dört asırdan beri ayaktadır ve ayakta kalacaktır. Dinimiz, biz müminlere dini esaslara bağlı kalarak mukaddesatımıza sahip çıkıp, inançlarımıza ters düşen her türlü hal ve harekata meyl etmememizi emretmiştir. Rabbimiz buyuruyor ki, “Kim (meşru’ görerek) Allâh’a ve Resûlü’ne karşı gelir, Allâh’ın koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu ebedî olarak kalacağı ateşe sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır.”
Mensubu olmakla şeref duyduğumuz yüce dinimiz, kendi emir ve yasaklarını tahrif edecek müdahalelere ve insanların kendi nefsi istek ve düşünceleri dinimize karıştırmayı hedef alan her türlü teşebbüse karşı uyanık olmamızı biz mü'minlere emretmiş; ibadetlerde, örf ve adetlerde dinimize aykırı olanlardan şiddetle kaçınmamızı istemiştir.
Bâtıl ve muharref din mensuplarına benzemenin, onları taklit etmenin dinimiz açısından mübah olan yani sorumluluk gerektirmeyen ve mekruh veya haram olan, dolaysıyla sorumluluğu beraberinde getiren benzeme durumları söz konusudur. İlim ve teknikte kullanılan metotlardaki taklitler-benzeşmeler günah değil mübahtır ve teşvik edilmiştir. Canlı resimler ihtivâ eden duvar halıları, süs yastıkları ve tablolarla evlerin tefrîş edilmesi veya canlı varlıkların resimleri ile motifli elbiseler giyilmesi mekruhtur, günahtır. Zira bunlarda putperestlere benzeme durumu vardır. Birtakım adet ve ananelerde Yahudi ve Hristiyanlar gibi ehl-i kitabın mensuplarına uymak yahut diğer gayrimüslimlere has olup İslâm’ın emir ve yasakları ile çatışan hususlarda onlara benzemek ise haramdır.
Milletler; dini esaslara bağlılıkla ve milli hasletlerini korumakla ayakta kalmışlardır. Geleceğimiz için kültürümüzde, geleneğimizde olmayan, değerlerimizi yansıtmayan, bize ait olmayan özümüze zarar verecek bizi bozacak olan her türlü davranış, tutum ve ideolojiden hem kendimizi hem sevdiklerimizi hem de çevremizi korumak zorundayız. Bizler komşusu açken tok yatmayan bir milletin evladıyız, komşusunda cenaze olduğunda akrabamız olmamasına rağmen yas tutup üç gün radyo televizyon açmayanların torunlarıyız, en yakınından en uzağına çevremizdekilerin dertleriyle dertlenen nerede bir gariban varsa el uzatan Tanrı misafiri diye yoldan geçene ikramda bulunan, yatak açan bir ecdadın mirasçılarıyız.    
Bizim dinimize ve kültürümüze ait olmayan, batıl bir adet olan ibaret olan yılbaşı kutlaması, Hristiyanların Hz. İsa (a.s)'ın doğum yıl dönümü olarak kutladıkları bir gündür. Noel adı verilen yılbaşı kutlaması, Hristiyanların dini bayramıdır. Hristiyanların noel inancı, Allah-u Tealaya (cc), Hz. İsa'yı (as) oğul isnat etmeleri (haşa) düşüncesine dayanan bir şirk merasimidir. Bu sebeple Müslümanların yılbaşı kutlamalarına katılması dinimizce caiz değildir.
Yılbaşı kutlaması İslam kültüründe yoktur. Adetlerimizde ve kültürümüzde yer almamasına rağmen bazı kesimler tarafından insanlara empoze edilen yılbaşı kutlamaları, Noel baba, hindi yemeği, çam ağacı süslenmesi, şampanya patlatma, piyango gibi inanç ve davranışlar dinimiz açısından caiz değildir. Yılbaşı münasebetiyle içki, kumar ve benzeri haram fiillerin işlenmesi ise zaten günahtır, haramdır.
Hristiyan coğrafya ile birlikte ne yazık ki ülkemizde de yılbaşı hazırlıkları her yerde devam etmekte. Alışveriş merkezlerinde süslenmiş çam ağaçları, yeni yılı ifade eden semboller mağaza ve dükkanların vitrinlerini doldurmuş durumda. Her yerde yılbaşı kampanyaları, indirimleri vs. tüm hızıyla sürmekte. Piyango biletleri için çok uzun sıralar oluşturup haram para ile yapılacak hayaller planlanmakta. Hazırlıklar sokakta insanların gözünün önünde olduğu gibi aynı zamanda televizyon, Twitter, Instagram ve Facebook gibi insanların aktif oldukları sosyal medya hesaplarında en gösterişli haliyle devam etmekte.
Ülkemizde yaşanan çok büyük bir depremin hala yaraları kapanmamışken, Filistin ve Doğu Türkistan başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde kafir, sömürgeci ve siyonistlerin ellerindeki din kardeşlerimiz zulmün, savaşın en ağır halini yaşamakta, ölümle burun buruna iken, daha terör saldırısında şehit verdiğimiz askerlerimizin yerdeki kanı kurumamış iken ülkemde kutlama yapılabilecek bir şey olduğunu düşünmüyorum.
Kur’an-ı Kerim’de “Zulmedenlere eğilim göstermeyin (meyletmeyin), yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka (size yardım edecek ve işlerinizi üstlenecek) velileriniz yoktur, sonra yardım göremezsiniz.” buyrulmaktadır.
Yılbaşı kutlamaları ile Allah ve Rasulü'nün razı olmayacağı davranışlar yerine, geçmiş senelerde yaptıklarımızı gözden geçirerek ve gelecek yeni yılda hayatımıza nasıl daha iyi bir yön verebileceğimizi düşünmeliyiz. Bilinçli bir mümine bu gecede düşen vazife; yemesinde içmesinde, giyim ve kuşamında en küçük bir değişiklik yapmayıp, sadece Ümmet-i Muhammed’in bu gecenin şerrinden, zulmetinden emin olmaları ve hakiki iman ve hidayet üzere hayatlarını tamamlamaları için Cenab-ı Hakka çokça dua ve iltica etmektir. Ayet-i kerime “Bırak onları (kendi hallerine) yesinler, eğlensinler! Onları (boş bir) emel oyalayadursun. Yakında onlar bilecekler.” buyuruyor.
Rabbimizin vaadini unutmayalım. “Rabb’imiz Allah’tır’ deyip sonra da (bütün hâl ve hareketlerinde Allâh’ın emirlerini, Resûlü’nün sünnetini esas alarak) dosdoğru yaşayanlara; (evet) onlara (kıyâmet gününde) hiçbir korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir de. (Çünkü) onlar, cennet ehlidirler. Yapmakta oldukları (güzel amel ve hareketlerine) mükâfat olmak üzere, orada ebedî kalacaklardır.”
Allah'ım biz Ümmet-i Muhammed’in dağınıklığını gider, gönüllerimizi bir eyle! Allah'ım Ümmet-i Muhammed’e rahmetinle muamele eyle! Allah'ım kafirleri zelil, Müslümanları aziz eyle! Allah’ım ahirete göçmüşlerimize rahmet, hayatta olanlarımıza sağlık, sıhhat ve afiyet nasip eyle! Allah’ım kalan ömrümüzü geçen ömrümüzden daha hayırlı eyle! Allah’a emanet olunuz