Sorgun’da yaşayıpda bu mevsimlerde dağ yamaçlarında alaz alaz kalan dişli ve temiz karlardan yemiyorsanız ben size ne diyeyim.  Mart ayının gelmesiyle gündüz saatlerinde oluşan sıcaklıklar ve bol güneş insanları ve doğayı yaza hazırlarcasına adeta terletir. Bu sıcaklığın vermiş olduğu azimle üzerimizdeki ceketler, paltolar kolumuza alınır ve serinletecek yiyecek ve içecekler aranır. İşte bu sırada yerleşim merkezlerinin dışında güneşin tam isabet edemediği kuytu bölümlerde oymak oymak kalan karlar göze çarpar. Tabağa konulup ta üzerine pekmez dökülünce… Allahım Yarabbim… 
Tam bu sıralarda baharın ilk müjdecisi çiğdemler ve kardelenler çıkar. Onları seyretmek insana bir umut, bir canlılık ve bir mutluluk verir. Eğer geleneklerimiz ölmediyse çocuklar topladıkları çiğdemleri ve kardelenleri kuru iğde çalılarına takarak ev ev gezdirir, bulgur, yağ, yufka ekmek falan toplarlar ve bir evde pişittirerek çiğdem pilavı yerlerdi. Kalabalık çocuk gurupları sıcağı sıcağına, muhabbetle, keyif ve heyecanla sofraya kurulunca o pilavın tadı.. Allahım Yarabbim..
Mayıs aylarının ilk günlerinde tarla sınırlarında ve boş mekanlarda tarım ilaçlarının isabet etmediği bölgelerde yetişen kangal dikenlerini soyarak bir miktar yağ ve yumurta ile tavada kavurunca, ona da yufka ekmekle girişince… Allahım Yarabbim…
Haziran ayına doğru ekin kellerinin süt olduğu, kemikleşmediği dönemlerinde saplarıyla birlikte yolarak tütsüleyip firik ütünce, onu da bir kalbur üzerinde ovalayarak eleyip avuç avuç yemeye başlayınca… Allahım Yarabbim..
Berrak sular, ilginç bitkiler ve göz alabildiğine yeşillikler, tertemiz havayla birleşince, yeni doğan kuzular, buzağılar adeta hayata yeni başlanıyormuş heyecanı vermez mi?
Madımak cacığının, hardal tuzlamasının, kuşkuş, yemlik, kızılca kökü, güllü tapan, fiğ, şeker dikeni, yeşil mercimek vs. Ben bunları sizlere imrenerek hatırlatıyımda siz yinede yemezseniz yemeyin..
Dünya tatlısı, mert yürekli, sıcak gönüllü canım hemşehrilerim. Baharı doya doya yaşayın. Ne mutlu Yozgatlıyım diyene…