Şimdi kurban olduğum Yozgatımızın yazısı yabanı hep kangal dikenleriyle doludur. En etli, en yumuşak zamanları da bu zamanlardır. Kocayınca ağaç olur mübarek. Bitki çayları, baharatlar, değişik ot ve meyve kurusu çeşitleri satan safranlar vardır. Hangi otun, bitki kurusunun vs. ne işe yaradığını sorsan her derde deva der çıkarlar. Bende diyorum ki kangal her derde deva. Bu zamana kadar keyifle yedik, zehirlenmedik, neşeli olduk, yedikçe acıktık, kendimizi daha dinç hissettik.
Yozgat’ta yaşıyorum ama bu sene kangal yemedim diyen varsa bari Yozgatlıyım demesin. Bakın ne yapıyoruz biliyor musunuz, Kangal dikenlerinin yumuşak ve kalın olanlarını tabanından kesip, yapraklarını katlanma yerlerinden tek tek çekerek soyup küçük rulolar halinde doğruyoruz. Tereyağı ile soğan, salça kavurup kangalları üstüne sonradan ekliyoruz. Belirli bir süre de onları kavurduktan sonra yeme de yanında yat.
Ne zaman Mayıs ve Haziran aylarında Sorgun’a gelip’te kangal yemek istesem bir lüzumsuz işim çıkıyor ve her yıl bu hevesim kursağımda kalıyor. Bu erteleme 20 yıldır devam etmektedir. Çiğdem pilavını, kızılca cacığını, güllü tapanı falan zaten unuttuk.
Kurban olduğum Allahımın türlü nimetlerle bezediği memleketimizin kıymetini bilelim. Mümkün olduğunca ibadetlerimize ağaç dikmeyi de ekleyelim. Dereleri, özleri pislik ve kanalizasyon çöplüğü değil de balık avlanabilir, piknik yapılabilir alanlar haline getirelim. Türkiyemizde her il, her ilçe kendilerine çeki düzen verip, bakım yaparak turizme açılmaya başladı. Bu gayretlerin gerisinde kalmayalım. Alternatif aktiviteler üretelim ve insanlarımızı  refaha ulaştırma yönlerini kendimiz arayalım.
Saygılarımla..