Kafamızı önümüze eğmiştik. Biz sadece müze deyip bakıyormuşuz meğer.
    Gelişmiş bir ülkenin yetişmiş bir insanından kısa sürede çok şey öğrenmiştik. İstanbul Arkeoloji Müzesini, Topkapı Sarayını, Ayasofya ve Yerebatan Sarnıcını beraber gezmiştik.
    Onlar sayesinde bakılması gereken yerlerine bakarak, görülmesi gereken yerlerini görerek.
    Daha sonra onlarda bizlere gezdikleri yerleri anlattılar. Türkolog oldukları için Moğolistan'a gittiklerini, Orhun Kitabeleri'ni gördüklerini, Aral Gölü ve çevresini, Manas anıtını, Buhara Kentini, Nizamiye Medresesi'ni vs.
    Türk tarihinin ilklerinden beri gezip görerek buralara geldiklerini anlatıyorlardı. Türkiye'de ise Şanlıurfa'yı, Efes'i, Edirne'yi, Nemrut Harabelerini, Sumela Manastırını, Kars Ani Harabelerini vs. gezdiklerini söylüyorlardı.
    Bize onların karşısında konuşmak düşmezdi. Saygı ve hayranlıkla dinlemek, susmak ve izlemek düşerdi.
    Oğlum sordu. Her yerde Amerikalı, Japon, Alman, İngiliz, Fransız vs. turistler görüyoruz. Sizin ülkenizin insanları da çok geziyormu? Özellikle de değişik ülkeleri dedi.
    Evet.. Bizim ülkemizin gelir seviyesi sizinkinden biraz daha iyi. Eğitim kurumlarımız biraz daha aktif. İnsanlarımız da gezmeye ve öğrenmeye meraklı.
    Diplomatik sorunlarımız da yok. Rahat rahat dünya ülkelerini geziyoruz dedi. Sonra gördüğü ülkeleri saymaya başladı Kostarika, Meksika, Şili, Peru, Malezya, Japonya, Avrupa ülkeleri vs. vs..
    Bizde İstanbul'u gördük diye hava atacaktık. Hevesimiz kursağımızda kaldı.
    Kıskançlıktan çatladık. Nerden çattık bunlara dedik içimizden.
    Oğlum bana, ben oğluma baktık ve ne durumda olduğumuzu görerek Ankara'nın yolunu tuttuk.
    Acaba deprem öncesinde İstanbul'u gördük diye sevinsekmi, yerimizde saydığımızı ve bakarkör gezdiğimizi anladığımız için üzülsekmi diye düşündük.
    Bakış açımızı yeniden ayarlayarak Ülkemizde gezdiğimiz onlarca tarihi ve turistik mekanı tekrar mı gezsek dedik birbirimize.
    Maalisef Kanadalı turistler bize Balkan Savaşlarında Türk askerlerinin kıtlık yüzünden süpürge tohumlarıyla yaptıkları acı ekmeği, Balkan Şehitliği Anıtı'nı, Edirne İslam Eserleri Müzesini, Beyazıt Külliyesini, Kırkpınar güreş mekanlarını da anlatıyordu.
    Yani bize bizi anlatıyorlardı. Galiba biz kim olduğumuzu tam olarak bilmiyoruz.
    Öğrenmek için de Orhun Kitabelerinden başlayıp, Viyana'ya kadar gezmek gerekiyor sanırım….
    Arz ederim….