Bir zamanlar kötü geçen bir hasattan şikayet eden bir çiftçi vardı: "Allah hava durumunu kontrol etmeme izin verse her şey daha iyi olurdu."
    Allah ona dedi ki: "Bir yıl boyunca havanın kontrolünü sana bırakacağım. Ne istersen hemen yerine gelecek.
    Zavallı adam çok mutlu oldu ve hemen dedi ki "şimdi güneş istiyorum" ve güneş çıktı. Sonra dedi ki "şimdi yağmur yağsın" ve yağdı. Bir sene boyunca önce güneş açtı ve sonra yağmur yağdı. Mahsül hiç bu kadar bol, hiç bu kadar yemyeşil olmamıştı.
Sıra hasata geldi. Çiftçi buğdayı biçmeye koyuldu ama yüreğine indi. Başakların içi bomboştu. Allah sordu: "Nasıl mahsülün?"
    Adam şikayet etti: "Kötü efendim, çok kötü".
    "Peki sen havayı kontrol etmedin mi? İstediğin her şey olmadı mı ?"
    "Evet! Ben de işte bundan dolayı şaşkına döndüm. İstediğim güneşi ve yağmuru elde ettim ama hiç mahsül yok."
"Peki hiç rüzgar, fırtına, kar ve buz istemedin mi? Bunlar havayı temizleyip kökleri güçlü hale getiriyor. Mahsülün de içi doluyor. Hep iyi havayla olur mu hiç? Elinde bu yüzden mahsül yok"
    Yaşam hem iyi hava hem kötü hava, hem zevk hem acı, hem yaz hem kış, hem gece hem gündüz varsa yaşanır. Hem üzüntü hem mutluluk, hem rahat hem rahatsızlık olmalı.Yaşam işte böyle uçlar arasında güzelleşir..
Bu da geçer
    Dervişin biri, uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bir köye varır. Karşılaştığı köylülere kendisine yemek ve yatak verecek biri olup olmadığını sorar. Köylüler dervişe kendilerinin fakir ve evlerinin de küçük olduğunu söyleyip onu Şakir diye birinin çiftliğine gönderirler. Derviş yola koyulur. Yolda rastladığı köylülerin anlattıklarından, Şakir'in bölgenin en zengin kişilerinden olduğunu anlar. Bölgedeki ikinci zengin ise Haddad adında bir başka çiftlik sahibidir.
    Derviş, Şakir'in çiftliğinde çok iyi karşılanır. Yer içer, dinlenir. Şakir de ailesi de hem misafirperver hem gönlü geniş kişilerdir... Yola çıkma zamanı gelir, derviş Şakir'e teşekkür ederken, "Böyle zengin bir insan olduğun için hep şükret" der.
    Şakir şöyle cevap verir:
    "Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz, bazen görünen gerçeğin kendisi değildir. Bu da geçer..."
    Derviş yol boyunca bu söz üzerine uzun uzun düşünür.
    Aradan birkaç yıl geçmiş, dervişin yolu yine aynı bölgeye düşmüştür. Şakir'i hatırlar, uğramaya karar verir. Rastladığı köylülere Şakir'i sorar.
    "Haaa o Şakir mi" der köylüler, "O iyice fakirledi, şimdi Haddad'ın yanında çalışıyor."
    Derviş hemen Haddad'ın çiftliğine gider, Şakir'i bulur. Eski dostu yaşlanmıştır, üzerinde eski püskü giysiler vardır. Üç yıl önceki bir selde sığırları telef olmuş, evi yıkılmıştır. Toprakları da işlenemez hale geldiği için çaresiz, selden hiç zarar görmemiş ve biraz daha zenginleşmiş olan Haddad'ın yanında çalışmaya başlamıştır. Şakir ve ailesi üç yıldır Haddad'ın hizmetkârıdır.
    Şakir bu kez dervişi son derece mütevazı olan evinde misafir eder. Kıt kanaat yemeğini onunla paylaşır... Vedalaşırlarken derviş Şakir'e olup bitenlere çok üzüldüğünü söyler ve Şakir'den şu cevabı alır:
    "Üzülme... Unutma, bu da geçer..."
***
    Yedi yıl sonra dervişin yolu yine aynı bölgeye düşer. Ve büyük bir şaşkınlık içerisinde olanı biteni öğrenir. Haddad birkaç yıl önce ölmüş, ailesi olmadığı için de bütün varını yoğunu en sadık hizmetkârı ve eski dostu Şakir'e bırakmıştır. Şakir Haddad'ın konağında oturmaktadır, geniş arazileri ve binlerce sığırıyla yine yörenin en zengini olmuştur.
    Derviş eski dostunu iyi gördüğü için ne kadar sevindiğini söyler ve yine aynı cevabı alır: "Bu da geçer..."
***
    Birkaç yıl geçmiş, derviş yine Şakir'e uğramak istemiştir. Ona bir tepeyi gösterirler. Tepede Şakir'in mezarı vardır ve taşında şu yazılıdır: "Bu da geçer."
    Derviş, "Ölümün nesi geçecek" diye düşünür ve gider.
    Ertesi yıl Şakir'in mezarını ziyaret etmek için geri döner, ama ortada mezar filan yoktur. Büyük bir sel gelmiş, bütün tepeyi süpürüp savurmuş, Şakir'den geriye hiçbir iz kalmamıştır.
***
    O yıllarda ülkenin sultanı, kendisi için çok farklı bir yüzük yapılmasını ister. Öyle bir yüzük olmalıdır ki, sultan mutsuz olduğunda umudunu tazelemeli, mutlu olduğunda ise kendisini tembelliğe kaptırmasına izin vermemelidir. Hiç kimse sultanı tatmin edecek böyle bir yüzüğü yapamaz. Bir gün sultanın adamları bu bilge dervişi bulur, yardımını isterler. Sultan yüzük işine takmıştır.
    Derviş, sultanın kuyumcusuna hitaben bir mektup yazıp verir.
    Kısa bir süre sonra yüzük sultana sunulur. Sultan önce bir şey anlamaz, çünkü son derece sade bir yüzüktür bu. Derken üzerindeki yazıya gözü takılır, biraz düşünür ve yüzüne büyük bir mutluluk ışığı yayılır. Yüzüğün üzerinde "Bu da geçer" yazmaktadır.