Sorgun’un içinden geçerek geniş bir bir menderes çizip yazılıtaş, Çakırhacılı, Emirhan, Kodallı, Çiftlik, Alcı arazilerinden geçerek Esenlinin altında Kanak çayıyla birleşip uzaklara doğru giderdi berrak Eğiriöz….
Bu suyun geçtiği her yerde aralıksız söğütler, kavaklar, iğdeler, çalılar vs. her çeşit ağaçlar diklil olduğu gibi yanları da verimli toprak olduğundan hep bağ ve bostanlık olurdu. Mübarek geçtiği her yeri cennet eder giderdi.
Çocukluk ve gençlik zamanlarımızda bu ırmak bizi hergün adeta yanına çağırırdı. Bizde giderdik tabii. İçimiz kıpır kıpır olurdu. Kalabalık gruplarla Esenlinin sarı köprüden suya girer, bir arkadaşımıza elbiselerimizi suyun kenarından bizleri takip ederek dışarıdan taşıması, bir arkadaşımızın da tutulan balıkları söğüt çitilgilerine dizerek taşıması koşuluyla heyecanla suya girerdik.
Malum, bu civarların sularında tatlı su kefali, kaya balığı dediğimiz alabalık, gümüş balığı, sazan ve çok nadiren de turna balığı olurdu.
En büyüğünün bir kilo bile zor geldiği fakat çeşidinin bol bulunduğu Eğriöz de su yılanı, su iti (Samur), su faresi, adını dahi bilmediğimiz bazı ürkünç haşeratlar da olurdu.
Suların kıvrım çizdiği köşelerde oluşan oyukların altına ellerimizi sokarak tesadüfi denk gelen balıkları büyük bir şıltak, çığırtkanlık ve keyifle tutardık. Birinin bağırması hepimizi heyecanlandır, hepimizi o mahale yönlendirirdi. Çok büyük bir gayret ve uğraşla tuttuğumuz balıkları özün kenarına atar, taşıyıcı arkadaşın söğüt çitilgisine dizmesini sağlardık. Çitilgide dizili balıklara sık sık bakar, keyiflenerek daha derin ve muamma köklere dalar, yorgunluk nedir bilmeden balık yakalamaya devam ederdik.
Taaki sarı bayırdan girdiğimiz suda, balık tuta tuta Kodallı Köyünün altına gelene kadar…. Orda iyi bir yüzer, durulanır ve kenardaki bostanlıklardan aşırdığımız kavun, kelek, şemşamer, mısır, domates, biber, soğan, üzüm gibi yiyecekleri yine suya atar, aşağı doğru gizlenerek koşardık.
Yarım saat kadar bekledikten sonra suya attığımız yiyecekler, ateş değirmeninin bulunduğu piknik alanımıza kendiliğinden gelir ve orada hepsini toplayarak dışarı çıkarırdık. Bağ çubuklarından yaktığımız korlu ateşin üzerine dizdiğimiz balıkları yufka ekmeklerle dürüm alır, yaptığımız gübresiz, hormonsuz salatalarla karnımızı bir güzel doyururduk. Mısır, kavun, bostan, kelek, salatalık yedikten sonra şemşamer çitleyerek 5 km uzaktaki Alcı Köyü’nün yolunu tutardık.
İşte şimdi Gelingüllü Barajının kapattığı çöl görünümlü toprakların altında bir zamanlar bir cennet yatıyordu. Şimdi seyrederken bu araziyi kahrolmaz da ne yaparsınız.
Saygılarımla..