DEPREM konusunda hep birlikte duyarsız kalıyoruz. Depremin nedenleri, alınmayan veya alınması gereken önlemler gibi daha bir çok konuyu hayat normale dönünce unutuyoruz. İzmir'de meydana gelen deprem olayı ile birlikte ortaya atılan iddialar, sunulan belgeler de bunu gösteriyor. 
Yozgat depremde en az riskli bölgelerden birisi olmasına karşın Çekerek, Akdağmadeni, Saraykent, Kadışehri ilçelerini kapsayan bölge riskli bölgeler olarak adlandırılıyor. Depreme karşı binaların sigorta ettirilmesi zorunlu. Ancak, Yozgat il genelinde yapılan binaların deprem konusunda gerekli denetimleri uygun biçimde yapılıyor mu? Yoksa, ''Nasıl olsa biz risksiz bölgedeyiz, bugüne kadar bir şey olmadı, bundan sonra da olmaz!'' anlayışıyla mı? hareket ediliyor. Bana sorarsanız genelleme yapmak istemem ama bir çok yapıda ikinci maddenin geçerli olduğunu düşünüyorum.
Yaşadığımız deprem olaylarıyla birlikte ''deprem ile yaşamaya alışmalız!'' uyarıları yapılıyor. Ama bu uyarılar, yılın belirli dönemlerinde gerçekleştirilen tatbikatlardan öteye pek gidemiyor. Bir suçlu aramak değil niyetim. Zira, sadece deprem konusunda değil birden fazla konuda yaşarken göstermiş olduğumuz hassasiyetin yarısını bile, hayat normale döndüğünde, hem idare edenler hem de vatandaşlar olarak bizler yeterince göstermiyoruz. O yüzden hepimizin canı yanıyor.  Covit-19 salgınında da bunu gördük, yaşadık. Sıkı tedbirlerin ardından gerileme sürecine giren salgına yönelik gerekli tedbirlerimizi, uymamız gereken kuralları ''Nasıl olsa bitti!'' anlayışı ile kendi haline bırakınca, salgından hastalananlar,  vefat edenler arttı. Canımız yandı, yanmaya devam ediyor.