İnsanın bazen dünüm nasıl geçti, bugün ne haldeyim, yarın yapacaklarım neler olmalıdır? diye düşünmesi gerekiyor. Kendim için ne yaptım, çocuklarım için ne yapıyorum, toplum için ne yapmalıyım. İnsanlık adına yaptıklarım var mı? Çocuklarıma, anne-babama ve tüm insanlara karşı sorumlu olduğum şeyler nelerdir? O halde ben bu sorumlulukları ne kadar yerine getirebiliyorum?..
İşi, aşı, aile düzeni iyi gitmeyenlerimiz var. Anne ve baba olarak hiç oturup da düşündük mü acaba “Neden” diye... Sıkıntıların nedenini, çözümsüzlüklerin nedenini, çekişmenin nedenini irdeledik mi? Bu nedenler arasından kendimize pay çıkarabildik mi?
Bir köşe yazımda huzursuzluğun, geçimsizliğin kaynağı “İnsanın kendisi”  demiştim. Kendimizi bu manada hiç  sorguladık mı? Yoksa zoru gördüğümüz an kaçıp gitmeyi mi tercih ediyoruz?.
Macera arayan, maceraperest insanlara benziyoruz. Yaşadığımız hayatın, yaşadığımız güzelliklerin farkında bile değiliz. Hayatımızda macera; yaşantımızda, harcamalarımız da. Hayallerimiz de hep macera üstüne kurulu. Bu kadar maceraperest olmasak, sağlığımızı, hayatımızı, zamanımızı her şeyimizi bu denli ucuza harcamasak keşke…
Bakın çevrenize, kimileri boş vermişlik içinde, kimileri macera peşinde, kimileri aşırı bir hırs içerisinde, kimileri de yaşadığı her anın hesabını yaparak topluma bir şeyler katmanın telaşında... Bu telaşı, tedirginliği, hayatı daha fazla çeşitlendirmek mümkün... “Boş ver hayatını yaşa!” diyen bir grup boş vermiş insanlar da eğlencenin, çılgınlığın ve nefsini tatmin etmenin  peşindeler. Tabi ki bu bir acizlik, zavallılık.
Böyle bir  girişten sonra şunları ifade etmek istiyorum. İnsanın bir emeli, amacı ve ideali olmalı. Hayatı insan gibi yaşama planı olmalı. Eşine, çocuklarına, anne ve babasına, hatta topluma ne vereceğinin, ne kazandıracağının hesabını yapmalı.
Maalesef bize verilen süre sonsuz değil. Hayatın bir müddeti, sınırı, sonu var. Bir yerde bu süre bitecek. Yaşadığımız maceralı hayatın hesabı sorulmak üzere: Mizan kurulacak. Elhamdülillah buna inancımız var.
Görüyoruz ki, bazı insanlar maceralı bir hayatın peşindeler. İnsafsızca, acımasızca, cömertçe bu hayatı harcayıp sona doğru yaklaşmaktadırlar. Hepimizin sona doğru gidişi gibi... Bazı örnekler vereceğim ama; iyi biliyorum ki, bazıları “Bu benim!” diyecekler ondan da korkuyorum. Aslında “bu” ben, sen, o, hepimiz, hepimizin hayatı... Yanlışlarımız çok, hem de haddinden fazla.
Bir takım insanların maceraperest davranışları onları acımasız bir sona taşıyor. Bilgisayar, internet evlerimize kadar girdi bunu tartışmıyorum. O sitelerin birinde çoğu rezalet ama bazıları ibret dolu “İtiraf ediyorum!” diye yaşadıkları hatanın, pişmanlığın itiraflarını yapanlar var. Belli ki bir çoğunun aslı-arası da yok ama; doğru olanların sonucu da maalesef çok acı.
Bir kadının itirafını okumuştum; mutlu, huzurlu aile yuvasından bataklığın içine düşüş hikayesiydi bu... Bir gencin uyuşturucu batağına nasıl düştüğünü; bir annenin fuhuş belasına nasıl sürüklendiğini; bir genç kızın arkadaşları aracılığı ile ahlaksızlığın dibine nasıl düştüğünü okumuştum. Okudum da kendi kendime: “Hayat bu kadar ucuz, bu kadar basit değil!..” dedim. Maceranın sonu felakete dönüşmüş... Örnekler çok, hem de pek çok ancak; ucu bir yerlere dokunacak biliyor ve üzülüyorum.
Geniş bir konuya dalıp ummanda kaybolduk galiba. “Yaşadığınız anın kıymetini bilin!”  Hayatınızın, çocuklarınızın, sağlığınızın, vatanınızın, namusunuzun, şerefinizin, haysiyetinizin kıymetini bilin!
“Atın ölümü arpadan olsun!..” Ne kadar ucuz bir hayat düşünebiliyor musunuz? Ey maceraperest dostlar, hayatın anlamını hiçe sayan, yaşadıklarının keyfini çıkaran, ama ibret alamayan dostlarım bu maceralı hayat bir yerde bitecek haberiniz olsun!.. Son pişmanlık fayda eder mi bilmem!.. Sanmıyorum….