Zamanın birinde iki tane kız kardeş varmış, nasıl akıllılarmış anlatamam.Etrafındaki ve okuldaki tüm bilgi onlara yetmez olmuş.Bir gün anneleri onları dağdaki bilge adama götürmeye karar vermiş.Kızlar, bilge adamla karşılaşınca ona sorular sormaya başlamışlar.Bilge adam bütün soruları doğru cevaplamış: kızlar çok sevinmişler ve annelerinden eğitimleri için bir süreliğine izin isteyerek bilge adamın yanında kalmışlar.Sordukları soruların hepsinin cevabı doğruymuş. Bir süre çok mutlu olmuşlar: ama sonra sıkılmaya başlamışlar, "Bilgenin bilemeyeceğ bir soru bulmamız lazım" diye düşünmüşler.Kızlardan biri bir gün "Buldum!" diye sevinmiş." İki elimin arasında bir kelebek koyacağım ve bilge adama soracağım" Avucumun içinde bir kelebek var. "Canlı mı, ölü mü?". " Ölü" derse kelebeği bırakacağım.
    Canlı derse avucumu hafifçe bastıracağım. Her ne derse cevabı bilemeyecek. Kızlardan birisi kapalı tuttuğu ellerini bilgeye doğru uzatmış.Ve sormuş:"Avucumun içinde bir kelebek var: canlı mı, ölü mü?Bilge adam cevap vermeden önce uzun süre kızın gözlerine bakmış, bakmış ve cevaplamış:
"HER ŞEY SENİN ELİNDEDİR.. SENİN ELİNDE..."..
    (Şimdi lütfen siz de yapın. Avuçlarınız birbirine bakacak şekilde ellerinizi birleştirin ve uzatın. Şimdi bakın hayatınıza ve mutluluğunuza..
    Nerede mi?
    Açın avucunuzu..
     Sizin ellerinizde:Tam avucunuzun içinde. Bir Portekiz atasözü der ki: "Yaşadıkça yaşlanmazsınız, yaşamadıkça yaşlanırsınız."
Fısıltı
    Genç bir Yönetici, yeni Jaguarı içinde kurulmuş, biraz da hızlıca, bir mahalleden geçiyordu. Park etmiş arabaların arasından yola fırlayan bir çocuk olabilir düşüncesiyle dikkatini daha çok yol kenarına vermişti.
    Bir şeyin yola fırladığını görünce hemen fren yaptı ama aracı durana kadar geçen mesafede yola çocuk fırlamadı. Bunun yerine, yepyeni arabasının yan kapısına büyükçe bir taş çarptı Adam hızlıca frene yüklendi ve taşın fırlatıldığı boşluğa doğru geri geri gitti.
    Sinirlenmiş olan genç adam arabasından fırladı ve taşı atan çocuğu kaptığı gibi yakında park etmiş olan bir arabanın gövdesine sıkıştırdı.
    Bunu yaparken de bağırıyordu : Sen ne yaptığını sanıyorsun serseri? Bu yaptığın ne demek oluyor?
    O gördüğün yepyeni ve pahalı bir araba ve attığın o taşın mahvettiği yeri düzelttirmek için kaportacıya bir sürü para ödemek zorunda kalacağım. Neden yaptın bunu???
    Küçük çocuk üzgün ve suçlu bir tavır içindeydi. Lütfen, amca, lütfen kızmayın.
    Ben çok üzgünüm ama başka ne yapabilirdim, bilemedim. Taşı attım çünkü işaret etmeme rağmen diğer arabalar durmadı.
    Çocuk, gözlerinden süzülen yaşları elinin tersiyle silerek park etmiş bir aracın arkasına işaret etti. abim orada. Yokuştan aşağı yuvarlandı ve tekerlekli sandalyesinden düştü ve ben onu kaldıramıyorum.
    Çocuğun şimdi hıçkırıklardan omuzları sarsılıyordu ve şaşkın adama sordu Onu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturtmama yardım edebilir misiniz?
Sanırım abim yaralandı ve benim için çok ağır.
    Ne diyeceğini bilemez halde, genç yönetici boğazındaki düğümden yutkunarak kurtulmaya çalıştı. Yerde yatan sakat çocuğu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturttu, cebinden temiz ve ütülü mendilini çıkartıp, çeşitli
yerlerinde oluşmuş ve kanayan yara ve sıyrıkları dikkatlice silmeye çalıştı.
    Bir şeyler söyleyemeyecek kadar duygulanmış olan genç adam, abisinin tekerlekli sandalyesini iterek yavaş yavaş uzaklaşan çocuğun ardından bakakaldı.
    Jaguar marka arabasına geri dönüşü yavaş yavaş oldu ve yol ona çok uzun geldi.
    Arabanın yan kapısında taşın bıraktığı iz çok derin ve net görülür şekildeydi ama adam orayı hiçbir zaman tamir ettirmedi. Oradaki izi, şu mesajı hiç unutmamak için sakladı :
    Hiçbir zaman yaşamın içinden, seni durdurmak ve dikkatini çekmek için birilerinin taş atmasına mecbur kalacağı kadar hızlı geçme. Tanrı ruhumuza fısıldar ve kalbimizle konuşur. Bazen, onu dinlemek için vaktimiz olmuyorsa, bize taş fırlatmak zorunda kalır.
     Fısıltıyı dinle veya taşı bekle.