Günümüz siyasetçilerine bu soru.
    Ama ben 400 değil 4 yıla kadar düşürerek sormak istiyorum.
    4 yıl sonra ki Yozgat'ı görüp, ona göre proje geliştirebiliyor musunuz?
    Sahi 4 yıl sonra Yozgat nasıl olur?
    Saçlarına ak düşmüş, yüzünde derin çizgiler, biraz daha yaşlı, yorgun!
    İnsan olsa ya yaşlanır, ya ölür derdik.
    İnsan da değil, o halde de demeli?
    Eğer Yozgat'ı temsil noktasında icra makamına sahipseniz kısa, orta ve uzun vadede Yozgat için düşündüğünüz planladığınız bir şeyler olmalı değil mi?
    Seçim ziyaretlerinde partizanca karşılamalar, coşku, şaşa iyi de projen nerede diye soran var mı?
    Olmaz elbette, proje yok parti var insanlarda?
    İnsanlar adaya değil de partiye oy verdikleri için proje de sormuyorlar haliyle.
    Talep seçmenden gelmeyince siyasetçinin de yarına dair öngörüsü olmuyor kolay kolay.
    Olanlar da ya seçilmiyor ya da seçilse de mevcut düzende yapacakları bir iki karıştan öteye gitmiyor.
    Bazen ah derim yüz yıllar öncesinde yaşayabilseydim. O günleri görmek, o günlerin insanları ile aynı havayı, ortamı teneffüs etmek nasıl olurdu acaba?
    Bizim ecdadımızın öngörüsü varmış mesela bu güne kadar.
    Gelelim yakın tarihe, işte Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye'nin dahili ve harici bedbahtlarının gelecek 50 yılda da olacağını tahmin etmiş.
    Ülkemi bekleyen tehlikeleri, ekonomik dengeleri, ülkelerin mevcut durumunu o günden söylemiş.
    Kolay mı hala O'nun verdiği ivmeyle gidiyor ülke yarınlara.
    Benim ecdadım bu kadar ileri görüşlü iken ben, benim siyasetçim, bürokratımın ön görüsü nereye kadar?
    Sözü fazla uzatmayacağım. Mimar Sinan'ın 400 yıl sonraya dair öngörüsünü kaleme alan bir olayı sizlerle paylaşmak, kıssadan hisse çıkarmak.
    Siyasetçilerimize de bir öngörü, hayret uyandırıcı bir dürtü olur diye düşünüyorum.
* * *
    Şimdi 1500_lü yıllara gidin, O yıllarda yaşadığınızı düşünün.
    “bir şeyler yazayım ama bu yazı 400 sene sonra okunsun” diyorsunuz. Ne yapacaksınız?
    Sizin bir mesajınız var ve bu mesajı 400 yıl sonra ilgili kişinin bulmasını istiyorsunuz.
    İşte Mimar Sinan'ın da böyle bir derdi var. Bir mesaj bırakmak ve bu mesajı ilgili bir kimsenin bulmasını istiyor. Ve Mimar Sinan bunu başarıyor.
    Nasıl mı?
    Mimar Sinan'ın (1490-1588) şaheserlerinden biri olan Şehzadebaşı Câmii'nin 1990_lı yıllarda devam eden restorasyonunu yapan firma yetkililerinden bir inşaat mühendisi, câminin restorasyonu sırasında yaşadıkları bir olayı TV'de şöyle anlatmıştı:
    “Câmi bahçesini çevreleyen duvarında bulunan kapıların üzerindeki kemerleri oluşturan taşlarda yer yer çürümeler görüldü. Restorasyon programında bu kemerlerin yenilenmesi de yer aldı. Biz inşaat fakültesinde teorik olarak kemerlerin nasıl inşa edildiğini öğrenmiştik, fakat taş kemer inşası ile ilgili pratiğimiz yoktu. Kemerleri nasıl restore edeceğimiz konusunda ustalarla toplantı yaptık. Sonuç olarak kemeri alttan yalayan bir tahta kalıp çakacaktık.
    Daha sonra kemeri yavaş yavaş söküp yapım teknikleri ile ilgili notlar alacaktık ve yeniden yaparken bu notlardan faydalanacaktık. Sökmeye kemerin kilit taşından başladık. Taşı yerinden çıkardığımızda hayretle iki taşın birleşme noktasında olan silindirik bir boşluğa yerleştirilmiş bir cam şişeye rastladık. Şişenin içinde dürülmüş beyaz bir kağıt vardı. Şişeyi açıp kağıda baktık. Osmanlıca bir şeyler yazıyordu. Hemen bir uzman bulup okuttuk. Bu bir mektup idi ve Mimar Sinan tarafından yazılmıştı.
    Şunları söylüyordu:
    'Bu kemeri oluşturan taşların ömrü yaklaşık 400 senedir. Bu müddet zarfında bu taşlar çürümüş olacağından siz bu kemeri yenilemek isteyeceksiniz. Büyük bir ihtimalle yapı teknikleri de değişeceğinden bu kemeri nasıl yeniden inşaa edeceğinizi bilemeyeceksiniz.
    İşte bu mektubu ben size, bu kemeri nasıl inşa edeceğinizi anlatmak için yazıyorum.'
    Koca Sinan mektubunda böyle başladıktan sonra o kemeri inşa ettikleri taşları Anadolu'nun neresinden getirttiklerini söyleyerek izahlarına devam ediyor ve ayrıntılı bir biçimde kemerin inşasını anlatıyordu.
    Bu mektup bir insanın, yaptığı işin kalıcı olması için gösterebileceği çabanın insan üstü bir örneğidir. Bu mektubun ihtişamı, modern çağın insanlarının bile zorlanacağı taşın ömrünü bilmesi, yapı tekniğinin değişeceğini bilmesi, 400 sene dayanacak kağıt ve mürekkep kullanması gibi yüksek bilgi seviyesinden gelmektedir.
    Şüphesiz bu yüksek bilgiler de o koca mimarın erişilmez özelliklerindendir. Ancak erişilmesi gerçekten zor olan bu bilgilerden çok daha muhteşem olan 400 sene sonraya çözüm üreten sorumluluk duygusudur. ”