Bu şehrin bir tiyatrosu var... Davetiyelerinde bu sözü gördüğümde lise yıllarında yaşadığım ve tiyatro salonundan kovulduğum eğlencesiz soğuk ve ukala tiyatrocular geldi aklıma ve gülümsedim...
    Sanırım dedim tiyatrocu olmak böyle bir şey öz güven ve belkide ukalalık gerektiriyor.
    Evet tam olarak hissettiklerim buydu, ne yalan söyleyim o hep dışarı çıkartıldığım tiyatro gösterilerinin zihnimde canlanmasını sağlayan bu davetiyeyi bana Tiyatro Sürmeli ekibinin prensesi İnci Şahin getirdi. Oyunda çok rolünün olmadığını ama çok zevkli bir oyun olduğunu belirtmeden de geçmedi.
    Mutlaka katılacağımı belirterek aldığım davetiyeye icabet etmek zorundaydım çünkü gün boyu hatta ailemden çok gördüğüm mesai arkadaşım Kaan Pınarcıoğlu’nun tiyatroda rolü vardı...
    Evet beynimdeki tek düşünce Kaan’ı böyle bir anda yalnız bırakmamak ve nezaketen tiyatroyu izlemekti.
    Hatta İnci’nin ev arkadaşı Merve’ye (-ki Merve tiyatronun ışık ekibi hatta tek başına kahraman, hem de oyunun sahnelerini dikkatle takip edip, seyircinin kusurlarını görmemesi için tüm becerisini kullandığı ışık sisteminde de profesyonel bir ışıkcı) ben iki üç kere tiyatroya gittim ama hep kovuldum, umarım bunda da aynısı olmaz kaygımı dile getirdim. Merve buna istinaden tiyatrodaki yerimi sahneye uzak bir yerden ayarlamış, anlıyacağınız ışıkta olduğu kadar bu konudada profesyonel olduğunu ispatlamıştı bana. Ama Kaan’ın hatrına susacağımı ve oyunun sonuna kadar izleyeceğimi düşünerek en ön koltukta yerimi aldım.
    Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Erhan Kayhan’la birlikte Kaan’ın hatrına Kültür Müdürlüğü’nün yolunu tutarken, aynı kaygıları Erhan Bey’e de dile getirip, olmadı ikinci yarıda kaçarız diyerek de fikir beyan ettim...
    Herneyse salona girdiğimizde ilk dikkatimi çeken dekorlar oldu, özenle seçilmiş, gözü rahatsız etmeyen dekorların küçük Yozgat figürlerini incelemeye başladım ve Kaan’ı sahnede gördüğümde neden benimle provalar için mücadele ettiğini anladım. O zayıf çelimsiz Kaan gitmiş dev gibi bir adam sahenede seyirciyi sıkmamak adına küçük espirilerle oyun saatini bekliyordu.
    Ve ben halen kovulacağım veya çok sıkılıp kovulmak için elimden geleni yapacağım oyunun başlamasına dakikalar kala oturup oturmamak adına beynimde çelişkiler yaşarken Belediye Başkanımız Yusuf Başer Beyi gördüm loş sahne ışının yansımasında, mecburen sıkı sıkı yaslandım koltuğa.
    Ve oyun perde dedi, tüm ekip seyirciyi selamlamak için sahneye çıkıtı...
    Bir çoğuyla tanışıp ve yer yerde aynı ortamlarda sohbet etme fırsatı bulduğum için hepsini bir arada ve devleşmiş olarak sahnede görmek ne yalan söyleyim ruhumu okşadı.
    Ve selamlama faslından sonra oyun, Sürmeli Bey’i başladı...
    Burak Öngel senelerdir tanırım, hatta ilk olarak palyaço kılığında tanıdım kendisini bu yüzden her gördüğümde de ne kadar sinirli olursam olayım, ne kadar gergin olursam olayım hep o halini aklıma getirir ve gülerim. Evet rolünün hakkını veren bana göre çok çok daha iyi yerlerde olması gereken tiyatro dehası, ki bu konuda eğitim alıp almadığını bilmiyorum ama eğer eğitimini almadan bu kadar iyiyse eğitimini almış halini hiç düşünemiyorum...
    Oyun ve oyuncular sahneye çekti sanki beni... İki üç replikten sonra kafamda ki kovulurum veya  kaçarım düşüncesi yok olmaya başladı.
    Bir iki üç derken artık kopmuş ve kahkalarla gülerken buldum kendimi...
    Bir ara Belediye Başkanımız Yusuf Başer’in kahkasını bastırmış olmaktan da utandım hani...
    Oldukça gergin ve gri bir gün geçirmenin ağırlığını attığım için ve Kaan’ın provalara gitmek için benimle yaptığı kavgalar için kendisine ve tüm oyun ekibini tebrik ediyorum...
    Ve oyunun beyni, Soner Hoca sahnede...
    Sürmeli Bey’i kaleme alan yöneten Soner Tümgan’ı sahnede tebrik etmemek için kendimi öyle zorladım ki anlatamam, hem yazarlığıyla, hem yöneticiliğiyle hem de oyunculuğuyla seyirciyi kendine hayran bırakan Soner Hoca süper bir oyun çıkartmıştı...
    Oyunu sonuna kadar hayranlıkla izledim, her bir oyuncunun yeteneğine hayran kaldım...
    Ne yalan söyleyim Yozgat şivesinin sadeliği ve güzelliğiyle de onere oldum. Anlamayan öğrencilerin kahkaha öncüsü olmaktanda kendimle gurur duydum. Malum üniveriste öğrencileri bir çok sözcüğü tam olarak anlamamış ve biz Yozgatlılar güldüğü için gülmüştü, bu bile büyük bir zevkti... Kültür buydu, bu oyun kültürümüzün özüydü...
    Bu yüzden benim tiyatro fobimi yenmemi sağlayan, ilk defa kovulmadan bir tiyatroyu seyretme mutluluğunu yaşatan, beni günün yorgunluğundan kurtaran Soner Hocaya, Burak’a Hacı’ya, Kaan’a, İnci’ye, Gökhan’a Alican’a, Muhammet’e, diğer Burak’a isimini unuttuğum varsa diyerek toplu olarak Tiyatro Sürmeli’ye çok teşekkür ediyorum...
    Merve’m seni unutmadım senin ışığın olmasa bu oyun bu kadar da güzel olmazdı emin ol...
    Velhasılkelam, ben acizane duygu ve düşüncelerimi yazdım, abarttığımı düşünmüyorum hatta az bile yazdım ve bu yüzden birileri, büyüklerimiz bu ekibe sahip çıksın ve benim bu yaşta yaşadığım tiyatro zevkini gençlerimiz daha erken yaşlarda yaşasın.
    Diyeceğim bu, sanırım Sayın Başkan Başer ne demek istediğimi anlamıştır...
    Tiyatro Sürmeli ile nice güzel oyunlara hep birlikte erişmek dileklerimle hoşça kalın....
    Ve unutmayın bu ilin bir tiyatrosu var ve biz buna hep birlikte sahip çıkalım...