SABAHIN ilk ışıkları geride kalmasına karşın, güneşin parlaklığı gözüme çarptıkça hissettiğim acıyı unutmaya çalışırken, önüme konulan sıcak çorbayı içerek kendimi toplamaya çalışıyordum. Yarı uykulu halimle dalmışım. Akdağmadenispor'un uzun yıllar Başkanlığını yürüten 'Conba' lakaplı Mustafa Erbil, sandalyeyi çekerken, çıkan ses ve 'iyi yorulmuşsun!' uyarısıyla biraz kendime geldim. Çorbanın üzerine çayları söyledik, kapının önüne çıkıp, serin ve temiz havayı içime çekerek, sigaramızı birlikte tüttürdük. Lavaboya geçtim, elimi yüzümü yıkadım, karnımın da doymasıyla birlikte üzerimdeki miskinliği atıp, iyiden iyiye rahatladım...
KIYAMAMIŞ
Yerköy ilçesine gitmiş, haber çalışması sonrasında geceyi ablamgilde geçirmiştim. Sabah namazına kalkmışlardı, bende uyandım. Kahvaltı yaptıktan sonra izin istedim, Yozgat'a dönmek için. Yerköy ilçesinin Shell bölgesine yürüyerek, geçtim. Benzin istasyonuna yolcu indirmek için yanaşan Sivas Güven Turizm Otobüs firmasının muavinine söyleyip, arka sıralardaki boş koltuğa yerleştim. 'Yozgat'ta Yılmaz Oteli önünde ineceğimi' de tembihledim. ''Tamam, merak etme'' dedi. Keşke merak eseymişim. Ama bilemedim. Otobüs hareket ettiğinde uyuya kalmışım. Uyandığımda, her iki tarafı çam ve meşe ağaçlarının bulunduğu yoldan ilerliyordu otobüs. Neresi olduğunu çözmeye çalıştım. Yerköy-Yozgat arasında çam ve meşe ağaçlarının bulunduğu bir bölge yok, alabildiğine kıraç topraklar vardı. Yanımda oturan şahıs uyuduğu için, şoförün yanında sohbet eden muavin, arkaya doğru bakınca el işareti ile yanıma çağırdım. ''Burası neresi?'' diye sordum, ''Akdağmadeni'ne yaklaştık'' yanıtını verince, şaşırdım. ''Yozgat'ta inecektim!'' diyebildim, biraz da mahçup bir şekilde. Muavin çok normal bir durummuş gibi hafif bir tebessüm etti. ''Yozgat'a gelince baktım, öyle güzel uyuyordun ki, rahatsız etmek istemedim. Senden başka da Yozgat'ta inecek kimse yoktu. Kıyamadım uyatmadım'' diye konuşmasını noktaladı. Sustum. Yapacak bir şey yok. 'Akdağmadeni ilçesindeki tesislerde inip, başka bir otobüsle tekrar Yozgat'a dönerim' diye döşünürken, gerildim. Tekrar uykuya dalmamak için oyalanmaya başladım. Ozan Köyünü geçmiştik ama yol bir türlü bitmek bilmiyordu. Uzadıkça uzadı...
TANIDIK BİR YÜZ
Kendimi o kadar sıkmışım, o kadar zorlamışım ki; yorulmuşum. Otobüs Akdağmadeni ilçe girişindeki Erbil ve Bora Dinlenme Tesisleri'nin bulunduğu bölgede yemek molası verdi, ''sayın yolcularımız, 15 dakika ihtiyaç ve yemek molası'' anosuyla, uyuyanlar gözlerini açtı. Uyumayanlar hemen toparlanıp, kapılara yöneldi. Zaten arka koltukta olduğum için bir çırpıda kendimi dışarı attım. Etrafıma bakındım, Yozgat istikametine gidecek otobüslere bakınırken, ''Gardaş ne aranıp duruyorsun!'' diye seslenen yöne doğru kafamı kaldırdım. Mustafa Erbil, her zamanki güler yüzü ile el kol hareketi yaparak yanına davet etti. Merdivenlerden çıkıp, yanına ulaştım, birbirimize sarıldık.
Yazın sıcağı olmasına karşın henüz uykuyu alamamış olmanın, biraz da Yozgat'ta uyuya kalıp, Akdağmadeni ilçesine kadar gelmenin gerginliği ile üşüyordum. Mustafa'nın kocaman göbeği, geniş kolları ve vucuduyla sarılmasıyla 'kuş tüyü' derler ya, işte onun gibi sımsıcak bir yatağa bedenimi bırakmış gibi hissettim. Ama bu düş fazla sürmedi. ''Ne iş?'' diye sordu. Anlattım, başıma gelenleri özetlerken, Mustafa'nın gülmekten ağızı neredeyse kulaklarına varıyordu ama umurumda değildi. Biraz sıcak ortam, sonrasında dönüş için bir otobüs ile kendime gelecektim. Tek düşüncem buydu.
Mustafa, ''uyuyup, buralara kadar gelen sen değilsin'' diyerek, söze başladı. ''Adam, karısıyla birlikte Kars'tan otobüse binmiş, Sivas'ta inecek.  Otobüs burada mola verince, uyandılar. Tekrar başka bir otobüsle Sivas'a gönderdik'' diye devam etti. Sustu. Masaya oturduk. ''Sıcak çorba iyi gelir'' diyerek, garsona sıcak bir çorba getirmesini söyledi. Sonrasında konuşmasına ''merak etme gardaş, seni burda garip bırakmayız. Buraya gelip de kalan olmadı, hepsini bir şekilde gönderdik. Baktık olmuyor, misafirim olursun. Yok kalmam dersen, arabamla seni Yozgat'a bırakırım, ben senin misafirin olurum. Teklif yok yani'' diyerek, konuşmasını sürdürdü. Rahatladım. 'Sağol' diye karşıylık verdim. Çorbayı kaşıklamaya başladım. Ara ara konuşmaya devam ettik...
GELMİŞKEN 
BOŞ GİTMEYELİM
Kendimi toparlayınca, sohbetimizde Mustafa ile daha mantıklı bir hal aldı. 'Gelmişken bir iki haber yaparım' diye düşündüm. Düşüncemi Mustafa ile paylaştım, ''işim bitti zaten birlikte gideriz'' dedi. Bir süre sonra kalktık. Lokantadan çıktık, ana yolu geçip, Akdağmadeni ilçesine doğru yöneldik. Dar bir yoldan çarşı merkezine doğru ilerlerken, sağlı sollu, bir çoğu yıkık, dökük tarihi yapıların arasından belediye hizmet binasına ulaşabildik. Belediye Başkanı Mithat Şenel'i makamında ziyaret ettim. Tarihi binalardan yana dertliydi. ''Buraları yıktırmıyorlar, 'yapın' diyorum, yapmıyorlar. Bir gün çok ciddi bir sorun çıkacak, can kaybı olacak ondan sonra ayıkla pirincin taşını, nasıl ayıklarsan'' diye dert yandı. 
Akdağmadeni,  küçük bir ilçe. Daha önce gelip, gördüğümde 'Yarısı orman, diğer yarısı tarihi yapı, kalan boşluklarda da kurulmuş bir ilçe' diye yorumlamıştım. Akdağmadeni ilçesinin gelişmesinin önündeki en büyük engel ilçe merkezinde bulunan tarihi yapılar olarak görülüyordu. Etrafı ormanlık olması nedeniyle gidecek, genişleyecek fazla bir alanı bulunmayan ilçe merkezindeki tarihi yapıların restore edilmemesi, yıkımına da izin verilmemesi Belediye Başkanı Mitat Şenel'in elini kolunu bağlıyordu. Kültür Bakanlığı'nın koruması altında bulunan tarihi yapıların restore edilip, resmi kurumların kullanımına verilmesi yönünde yapılan taleplere bir türlü yanıt alınamıyor, bu yüzden de boş bulunan tarihi yapılar her geçen gün biraz daha çürüyüp, yok oluyordu. Bu yok oluş, görüntü kirliliği yarattığı gibi, yıkılan duvarların enkazına da kimse dokunamıyordu. Belediye Başkanı Şenel, ''Yapın bunları diyoruz, yapmıyorlar, verin biz yapıp, kullanalım diyoruz vermiyorlar, ne yapacağımızı şaşırdık'' diye, tepkisini dile getirdi.  Bu açıklamasını haber yaptım. Yıkılmaya yüz tutan binalarda köyünden kaçıp, ilçeye gelenlerin barınak olarak kullandıkları, gece soğuk havalarda ısınmak için ateş yaktıkları, bununda tehlike yarattığı söylendi...
Başkan Mithat Şenel'in yanından ayrıldım. Mustafa ile tekrar buluştuk. Bazıları restore edilip, resmi kurumlara tahsis edilmiş, bazıları yıkık, harabeye dönmüş yapıların fotoğraflarını çektim. İkimizde acıkmıştık, yemeğimizi yedik. Tekrar, sokağa çıktık. Mustafa, ''gel seni daha önemli bir yere götüreyim' diyerek, mahalle arasına daldık. Bir süre dar, sokakların arnavut kaldırımı yollarından yürüdük. İlerledikçe tarihi yapıların sayısı daha da artıyordu. Mustafa, ''buralarda eskiden Ermeniler yoğun olarak yaşarlarmış, bu evlerin önemli bölümü onlardan kalma'' diye açıklamada bulundu. Dar bir sokaktan aşağıya doğru indik. Karşımızda yarısı yıkık, avlu içerisinde her tarafında otlar yükselmiş bir tarihi yapı ile karşılaştık. Binanın tarihi bir kilise olduğunu söyledi Mustafa, bilgiler verdi. Fotoğraflar çektim. Sonrasında tekrar dinlenme tesislerine döndük. Sabahın erken saatlerinde Yozgat'a gitmek üzere otobüse binmiş, akşamın karanlığı kendisini hissetirdiği bir saatte ancak Yozgat'a ulaşabildim. Evin yolunu tutup, iyi bir uyku çektim...