Bir zamanlar bu şehrin ticaretinin kalbi niteliğini taşırdı, Un Pazarı. Meydan Yeri'nin arka sokakları olak da adlandırılan Un Pazarı ve Tol Çarşı'yı kapsayan alana giriş yapanlar, köyden getirdikleri ürünleri satıp, elde ettikleri para ile tüm ihtiyaçlarını karşılayıp, sonrasında da köylerinin yolunu tutarlardı.
Hey gidi günler hey...
Şimdiler de unutuldu, hepsi tarihin tozlu sayfalarında kendisine birer yer buldu. Eskiye dair ne varsa birer birer unutulmaya , unutturulmaya başlandı.
İsmini gururla taşıdığım rahmetli dedem Dellal Seyfi, Un Pazarı'nın tam orta yerinde kurduğu tezgahında, esnafın elinden çıkartmak istediği ürünler ile icra dairesinin mallarını burada belirli bir komisyon karşılığında satardı. Aynı zamanda da, ''Ayaklı Gazete'' görevini yürütürdü. İlan edilmesi gereken resmi ve özel duyuruları ezber yapan dedem sokak sokak dolaşıp, halka duyurmaya çalışırdı. Rahmetle andığımız üstat Abbas Sayar'ın bir eserinde, ''Haşmetin handa adam da beş kuruş, eşşek de beş kuruş!'' diye anlatılan öykünün kahramanı da dedem Dellal Seyfi'dir.
Meydan Yeri Caddesi'nden Un Pazarı'na girişin yapıldığı iki aradan birisinde iki katlı, alt katında hayvanların bağlandığı, üst kısmında sahiplerinin yattığı han, diğer giriş kısmında ise taş yapılı iki katlı bina büyüklüğünde havadar, uzun, çok pencereli ikisi çift kapalı olmak üzere üç kapılı bir kıraathane kazınmış hafızama. Kalın kaşe kumaştan dikilmiş paltolarıyla geniş omuzlu, uzun boylu, yanak kısımları al al olmuş insanlar, boş zamanlarında domino oyunu oynarken, kıraathanenin tam dip tarafında  bulunan sedir yastıklı, makatların bulunduğu bölümde ise bulabildikleri kitapları, gazete küpürlerini okuyan insanlar, okuduklarına ara verip, yanlarında oturanlara okuduklarında birer parça mırıldanır, sonra kaldığı yerden okumaya devam ederdi.
Yaz aylarında ise aynı kahvenin önüne konulan tahta masalarda çaylar yudumlanır, kimileri de nargile fokurdadırdı. Hemen yolun alt kısmında bulunan Tol Çarşı'dan ayakkabıcıların, nalbantların, berberlerin, tenekecilerin, demircilerin birbirine uyumlu, müzik tadında yaptıkları işlerin sesleri duyulur, ses kesildiğinde herkesin yeleğinin cebindeki köstekli saati çıkartıp, baktığına şahit olurdunuz. Sanki hayat durmuşcasına oluşan bu tablonun iki anlamı vardı. Bunlardan birincisi namaz vakti, ikincisi ise radyodan verilen ajans haberlerinin saatiydi. Hatırladığım kadarıyla günde iki kez verilen radyo ajansının ilki öğle saatlerinde olur, sözünü ettiğim kıraathanede sinek bile vızırdamadan, günün ajans haberleri can kulağı ile dinlenirdi.
Hepsi dünde kaldı...
Yozgat'ın ticaretinin kalbinin attığı Un Pazarı, Meydan Yeri Tol Çarşı bölgesinde ''Modernleşme'' adına yapılanların hepsi birer, ikişer yok edildi. Geriye bırakılanlar da paramparça. Un Pazarı'nda hummalı bir çalışma var. Belki o güzel günleri getiremez ama anıları yaşatacaktır, umarım...