GÜNLER öncesinden başladı, mahalledeki telaş. Yabancısı sayalmayız aslında bu tip telaşlara. Mahallede düğün veya birisinin cenazesi olduğunda bu tip telaş, koşuşturmalara tanık olduğumuz gibi, bahar temizliği ve kış hazırlığı için de benzer koşuşturmalar mahalle sakinlerinin rutin sayılabilecek telaşının,  heyecanının yansıması... 
Mahallenin kadınları, mahallenin en yaşlısının gözetiminde toplanıp, Ramazan ayı süresince sahurda yapacakları bazlama, katmer, içli gibi sahurluk ekmekleri kimlerin pişireceği, kimleri hamuru açacağı, kimlerin saçkı taşıyacağı konusunda uzlaşmaya varıp, görev dağılımı yaptılar. Bir ay yetecek kadar gazelin, saçkının, hızar tozunun kimler tarafından temin edileceği konusunda da mutabakata varıp, mahallenin tek tandırının içerisine istifi yapıldı, fazlası ise yantarafa, duvarın bine istiflenerek, üzerine çul, çaput örtüldü, yağışlardan koruma altına alındı. Beklenen gün geldi...
Kadınlar, Ramazan ayının ilk iftarından bir gün önce son kez toplandılar. Bu kez toplantı yeri ekmeğin yapılacağı, tandırlık oldu. Hamurun açılacağı tahtalar, evraç, oklavalar kontrol edildi. Herkes gelirken beraberinde getirdiği kepekli unları bir torbaya boşalttı. Kepekli un torbasından birer avuç oturma düzenine göre hazırlanan ekmek tahtalarının üzerine serpilip, kenarına da iki avuç bırakıldı. Sıra, tandırı ilk kimin yakacağına geldi. Gece yarısından hemen sonra tandırın yakılıp, sahur vaktine kadar ısınması gerekiyor. Mahallenin en garibi, sessizliği ile bilinen, sormadıkça cevap vermeyen Adile abla ''benim herif teravih namazından sonra arkadaşlarına takılıp, sonra eve geliyor. O yüzden o saatlerde ben ayakta olurum, gelir tandırı yakarım, sonrada sizleri beklerim'' diyerek, ilk günün nöbetini üstlenince, sorun çözüldü. Hazırlıklar son kez gözden geçirildi. Sonra ''hayırlı ramazanlar'' dileyerek, herkes evinin yolunu...  
***
Anadolu'nun her şehrinde, köyünde olduğu gibi Yozgat'ta da her mahallede en az bir tandırlık bulunurdu. Tandırlık her ne kadar ev sahibinin olsa da aslında ortak mülkiyet gibi kullanılır, bahar temizliği yapılırken tandır yakılır, kazanlarla su kaynatılıp, perdeler, örtüler yıkanır. Çul, çaput, halı, kilim, battaniye, yatak, yorganlar ise çeşme başlarına, varsa en yakın akar su başına götürülüp, imece ile yakınardı. Yıkanırken, türküler söylenir. Biraz ileri de evin henüz yetişkin olmayan, çocukluk ile gençlik arasındaki kızları çay yapıp, yemek pişirirken, boş kaldıklarında da annelerine yardım ederlerdi...
Tandırlık, kış hazırlığında da mahalle kadınlarının ihtiyaç duyduğu mekandı. Sonbahar döneminde toplanıp, yufka ekmek yaparlar, istifleyip, kışa hazır ederlerdi. Bazen, akşam vaktinde başlayıp, sabahlara kadar dönüşümlü olarak tüm mahallenin kışın tüketeceği yufka ekmekleri yapılır, son yufkalar pişirildikten sonra, birlikte hamam sefhası yapmak üzere, Yanan Hamam, Paşanın Hamam, Çarşı Hamamı, Aynalı Hamamın yolunu tutarlar, aklanır, paklanırlardı...
***
Sabah ezanı saat 04.15'te okunuyor. O yüzden ekmek yapımına Ramazan ayının ilk gününde erken başlanıldı. Adile abla gece 24.00 gibi tandırı yakmış, mahalle sakinlerinin gelmesini beklemeye koyulurken, yanan tandırın ateşinde çayın suyunu kaynatıp, tavşan kanı çayı demleyerek, demini almasını bekliyordu. Kapıda elindeki sini ile ilk beliren Naciye abla ile kızı oldu. İçeride Adile ablayı görünce arkasına dönüp, ''tamam sen git gayri, biz işimiz bitince geliriz!'' diye seslendi. Bir erkek sesi ''tamam'' karşılığını verdi. Büyük ihtimalle, Naciye ablanın oğluydu bu. Ardından teşt içerisindeki hamurla birer ikişer mahalle kadınları tandırlığın kapısında belirdi. ''Bereketli olsun'' diyen, içeriye girip, elindeki teşti yere bıraktı, daha önceden belirledikleri tahtanın başına geçti. Hatice ablanın sesi çok güzeldi. ''Çamlığın başında tüter bir tütün/Acı çekmeyenin yüreği bütün/ Ziyamın atını pazara tutun/ Gelen geçen Ziyam ölmüş desinler'' diyerek, başladığı türküye, bazı kadınlar mırıldanarak katıldılar.
Önce bazlamalar yapıldı, hazırlanan bazlamalar saya yağı ile yağlanıp, hamur getirilen teşt içerisine üst üste dizilip, dinlenmesi için, hamurun üzerine örtülen örtüyle örtüldü. Arkasından, içliler yapıldı. Kıymalı, peynirli, yumurtalı içlilerde tamamlandı. Son olarak katmeler pişirildi. İlk pişen katmer pay edildi. Hanım abla ''tadı damağımızda kaldı, yetim malı mı! bir daha paylaştırın'' deyiverdi. Pişen ikinci, üçüncü katmer de oracıkta yenilip, çaylar yudumlanırken, vakit geldi. Pişirme işlemi bitti. Tandırın üzerini toprakla kapatıp, taş koydular. Tandırlığı toplayıp, hamur getirdikleri teşhler içerisinde pişmiş yağlı bazlamalar, katmerler, içlilerle kapıya çıkıp, avluyu geçerken, çarşıdan dönen erkekler tarafından karşılanmaya başlandılar...
***
Ramazan ayının ilk günü erkekler, akşam yemeğinden sonra ilk teravih namazını kıldı. Çapanoğlu Büyük Camiide teravih namazını kılanlardan ekabir takımı Meydan Yerinden Un Pazarına çıkan aralıktaki Aynalı Kahvede soluğu aldı. Diğerleri farklı kahvehanelere yöneldiler. Meydan Yeri ile Un Pazarı arasında, uzunca bir mekan olan Aynalı Kahve, adını duvarlarının tamamının ayna ile kaplı olmasından alıyordu. Meydan Yerine bakan yüzeyde kemerli oval büyük bir cam pencere bulunuyordu. Aralığa bakan cephe ise yine oval çatal ana kapı vardı.. Cami pencerelerini andıran taş yapı üzerinde birbiri ardına sıralanan, oval pencerelerin önünde çiçek saksıları bulunuyordu. Çiçek saksıları sadece camların önünde değil, teneke kutulardan yapılan saksılar ana kapı girişlerinde de kendisini gösteriyordu. Binanın her iki köşesinde, hem Un Parazı hem de Meydan Yerindeki köşesindeki Sarmaşık, ortada buluşuyor, bu buluşmayı tahtalar ve gerilmiş ip, teller sağlıyordu. Sarmaşık yaprakları, pencereler önündeki saksılar içerisindeki çiçekler ile bütünleşip, sarı taş binaya farklı bir hava veriyordu. Aynalı Kahvede, şehrin ileri gelenleri nargile içip, domino, tavla, pişti oynayarak vakit geçirirdi. 'Şark Köşesi' adı verilen bölümde bir kaç kitaptan oluşan kütüphane, yerel ve günler öncesine ait gazeteler bulunuyordu. Burada nargile içip, gazete-kitap okuyanlar yer alıyordu. Kahvenin diğer bir bölümünde sohbet edenler, Meydan Yeri kesiminde ise oyun oynayanlar vardı. Gün dönüp, ertesi güne 'merhaba' dediği ilk dakikalardan itibaren tonbala çekilir, buna kahvehanenin müdaimleri ilgi gösterirlerdi. Bu süreç sahur vaktinin bitimine bir saat kalana kadar devam eder, çalınan Ramazan davulları eşliğinde evlerin yolu tutulurdu...
***
Çarşıdan dönen mahallenin erkekleri ile tandırdan gece yiyecekleri yağlı bazlamayı, katmeri, içliyi teştler içerisinde evlerine götüren kadınlar yolda karşılaştılar. Kocalarının, erkek çocuklarının yardımı ile evlerinin yolunu tuttular. Evde kalan kızlar, gelinler çayları demleyip, sofrayı çoktan kurmuşlardı. Bazlamalar kurulan sofrasındaki tahtanın üzerine sini içerisinde konuldu. Evin reyisi eline bıçağı aldı. Sıcak olan yağlı bazlamaları, ''tandırdan yeni çıktı, yağlı yağlı, bir yiyen pişman bir de yemeyen'' diyerek, uflaya puflaya dörde böldü. Hoşafla yenilip, iftar yapıldı. Çaylardan sonra su içildi. Sabah ezanı okundu. Namaz kılanlar abdest aldı. Kılmayanlar, yataklarının yolunu tuttu...