Bir süredir devam eden İstanbul merkezli yolsuzluk iddiaları ister istemez hepimizi psikolojik olarak etkiliyor. Savunulabilecek bir tarafı olmasa da, kavram kargaşasına bağlı olarak birileri ''Yolsuzluk iddialarını'' hükümete karşı yapılan bir komplo olduğunu ileri sürüyor, diğerleri de yapılanların iddiaları gündem dışına itmeye yönelik çalışma olarak algılayıp, tepki veriyor...
Temel yanlışlık, bugünün sorunu değil. Dünden gelen ve halen aynı şekilde devam eden yanlış uygulamalar sorunu çözmek yerine daha da derinleştiriyor. Bir makama, bir göreve birileri atanırken, becerikliliği, temsil görüntüsü yerine ''Bizim adamımız'' anlayışı ile ön planda tutulursa, yaşanan ve yaşanılacak olaylar kaçınılmaz hale gelir. Hele bir de, ister oy potansiyeli bakımından, isterseniz daha farklı algılara neden olabilecek şekilde birileri ''Güç'' olarak görüp, bu güç ile işbirliği yapmaya, tavizler vermeye kalkışırsanız, o zaman o güç kendisini olduğundan da daha büyük görmeye, seni yok etmeye yönelik faaliyete başlar.
Bugün gelinen noktada yaşanılan temel sıkıntı budur. Devleti yönetenler, ''Güç olarak'' kabul edip, birlikte çıktıkları yolda verdikleri tavizler sonucunda, daha fazlasının talep edilmesine bağlı yaşanılan ayrışımlar, anlaşmazlıklara, güçlerin de birbirinden ''Korkma'' ve birbirine karşı ''Kollama'' reflekslerini geliştirmişlerdir.
Bu refleksle hareket etmeye başlayan devlet yönetimi, olayları analiz ederek, sağlıklı kararlar veremez hale gelip, her olumsuzluğu kendisine yönelik yapılan bir eylem olarak görmeye başlamıştır. Gezi Parkı ile ilgili yaşanılanların temelinde de devlet yönetimi aynı refleksle tepki vermek suretiyle sıkıntı yaşamış, kendisini koruma, kendisine karşı takınılan bir tavır anlayışını ön plana çıkarması sonucunda da ciddi sıkıntılara vesile olmuştur.
İstanbul merkezli ''Yolsuzluk'' iddialarında da aynı refleks vardır. Devlet yönetiminde söz sahibi olan iktidarın sözcülerini dinleyip, uzun cümleler arasından verilmek istenilen mesajları iyi okuduğunuzda bunu net olarak görebilirsiniz. Devlet yönetimi, bir bankanın Genel Müdürünün evinde bulunan Türkiye'nin bütçesinin yarısı kadar parayı görmezlikten gelip, kendilerini yıpratmaya yönelik bir organizasyon olduğunu ön plana çıkartarak, adımlar atmaktadır. Hükümeti yıpratmaya, yok etmeye yönelik bir hareket olarak nitelendirdiği olayda görev alanların, dün hak etmedikleri halde, birlikte yola çıktıkları gücün sahibi olmaları nedeniyle makam sahibi yaptıklarını düşündükleri kişileri de bulundukları görevlerden uzaklaştırma ihtiyacı duymaktadır.
Halbuki, bunun yerine dün ve bugün bir güç olarak nitelendirdiklerinin adamı olması nedeniyle değil, hakettiği için makam sahibi yapılması veya hak etmedikleri için makamdan alınmaları ön plana çıkartılmış olsaydı, olaylara daha sağlıklı bir bakış açısı getirilerek, ülkenin geleceği açısından ciddi, önemli adımlar atılmış olurdu. O zaman gelişmelerden ülkenin menfaati doğardı.