Kanlı canlı, çalışkan ve üretken insanların mekanıdır Şahmuratlı Köyü. Genel olarak buğday üretilen kısıtlı arazi artan nüfusun baskısıyla aileleri alternatif tarım ürünlerine yöneltmiş, bir yüzünü yasladıkları dağı değerlendirerek bağ, bostan dikmişler ve isabetli ürünler elde etmişler.
        Bizim köyde biri hastalanınca en samimi, en gönüldaş ve dost bildikleri Sorgun Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. Şevket BAĞCI'nın yanına giderler. Onun elinin değdiği, sözünün gönlüne girdiği insan bil ki iyi olur. Bu köyün insanlarının hepside yarendi. Çok gayretli ve zeki öğrenciler çıkardı bu köyden. Milli ve manevi değerlerine bağlılıkları, birlik olup kenetlenmeleri ve üretmedeki ferdi rekabet bu köye sürekli farklılık getirmiştir. Bozok yaylasına rakımındaki ulaşılabilirlik, coğrafyasındaki estetik görüntü, barındırdığı endemik türler ve hayvan populasyonuyla avcıların ve turistlerin sürekli gözdesi konumundaki Kerkenes Dağı, bu engin gönüllü Şahmuratlılarca nakış nakış işlenmiş, doğal güzelliğe katkı sağlayan püskül gibi bağ ve bahçelerle süslenmiştir.
    Hani bazı memleketler Maraş biberi, Kazankaya Soğanı, Antep fıstığı, Aydın inciri vs. gibi türleriyle hafızalarda yer eden tat ve değerler elde ederler ya… İşte Şahmuratlı üzümü de Yozgat'ta öyle bir isim ve değerdi. Coğrafyanın yapısı, güneşin orantısı, suyun ve toprağın kıvamı ürünleri benzerlerinden hemen ayırır bilirsiniz. Şahmurtlı köyü'de Cenab-ı Allah'ın bu lütfuna mazhar olmuş bir mekandı. Bu artı ise pazarda ve damakta Şahmuratlı üzümünü lider kılıyor ve kendini arattırıyordu..
    Etrafı taş duvarlarla örülmüş, kenarları armut ağaçları, böğürtlen, kuşburnu ve cehrilerle süslü, kum zeminler üzerindeki tertemiz bağların, Şeffaf yeşile benzeyen yapraklı, ince çubuklu omcalarının dip ve dallarından sarkan altın renginde albenili üzümleri sarkardı ki yeme de yanında yat. Bazen ulaşım yollarının kenarlarından geçen yolcuları bağ duvarlarının üstünden gözüküp, cazibesiyle cezbeden üzümler çağırırdı ki, aman yarabbi o ne dayanılmaz baştan çıkarıcı bir istekti. Dalmak ve çalmak gelirdi insanın içinden. Yalnızda bırakmazlardı ki bağları biraz aşırsakta da yesek. İkramları da tadımlık olurdu yani.
    Yozgat'ta buğdaydan sonra üretilen ikincil ürünlerin ticaretini yapma öncülüğüde Şahmuratlı Köyündeydi. Daha önce çevre mekanlarda üretilen bağ bahçe ürünleri konu, komşu, misafir, yolcu, hancı gibi gelen gidenle ikram babında paylaşılır, artan ya israf edilir ya da ihtiyaç fazlası olarak bilinçsiz şekilde stoklanırdı. Şahmuratlı köylülerinin ürettiklerini ticarette değerlendirerek refah düzeylerine katkı sağlaması onların diğer köyler tarafından kıskanılmasına neden olurdu.      
    Onlar çok cimri gardaşım, üzümdemi satılırmış, terazi gıçı yalayanlar misafir severmi heç” diye muhalif dedikodulara konu edilirdi. Hatta taraftarı çok olan bu dedikodularla boş lafların çok mesai harcadığı ucbe mekanlarda farklı komediler de üretilirdi. Şahmuratlıların bağlarının üstünden geçen kargaları üzümleri yemesin diye Şefaatli'ye kadar kovaladıkları hicvedilirdi.
    O zamanlar köylerdeki bağlardan eşeklerin üzerine atılan tohum heybelerinin gözlerine yerleştirilen helke, gazyağ tenekesi, gufa, sepet vs. gibi kaplara üst üste istiflenerek evlere getirilirdi. Bu yüzden toplanılan üzümler bağdan köye gelene kadar ezilip, şif olurdu. Salkımları koparırken görülen cazibe, yerken aynı iştahı vermiyordu. Çünkü ya ezilmiş, ya da yıpranmış oluyordu. Şahmuratlı köylüleri üzümleri daha akıllı muhafaza ediyor, ağaç kasa düzeneğini kullanıyorlardı. Çünkü kasa yayvan bir zemin muhafaza ettiğinden, en fazla iki salkım üzüm üst üste gelebiliyordu. At arabaları ve kağnılarla Sorgun şehir merkezine ulaştırıyorlar, eski hal veya sokak aralarında satıyorlardı. Bağda bulunan diriliği en az 10 gün muhafaza edebiliyorlardı. Onları  kıskançlık ve cimrilikle suçlayanlar genelde beceriksiz ve bilinçsiz rençberlerdi. Aynı zahmeti, fazlasıyla çalışarak daha geniş mekanlarda üzüm üreten diğer köylüler, bağ bozumu sonunda sıfır sıfır elde var sıfır derken, Şahmuratlılar en azından bir kış boyu yetecek zahire, çocukların okul giderleri, üst-baş görme ve Perşembe pazarından nevale ihtiyaçlarını karşılayabiliyorlardı.
    Evlenme çağına gelmiş delikanlılara çalışkanlıkları, sadakatları, dürüstlük ve rekabetçi özelliklerinden dolayı Şahmuratlı köyünden evlenmeleri önerilir, Şahmuratlılılar da diğer köyleri tembellik, çalışkanlık, dindarlık ve zenginliklerine göre elemeye tutarlardı. Ben bu elemeleri başarıyla geçtim ve Hacı Hoca'nın kızı Hikmet Hanım'la evlendim. Şahmuratlı köyünden geçerken kadife pantolonlu, lastik ayakkabılı, kolsuz suveterli boyunları açık, yanakları kırmızı, dişleri sarı, tombul yüzlü cin gibi bakan çocuklar görürdük. Ellerinde kelek, üzüm, bostan, şemşamer olurdu hep.  Babalarımız bize bah oğlum heç boş duruyolarmı, sürekli yiyolar, onlar tosun gibi siz gendinize bahmıyonuz” derlerdi.
    Ama maalisef uyuyan ziraatçilerimizin kronikleşene kadar farkına varamadığı bağ hastalıkları yüzünden bu güzel köyde özelliklerini kaybetme noktasına geldi. Köylüler nazar değdi desede bilimsel bir çalışma, toprak analizi ve tedavisi henüz yapılmış değil. Bereket ve bolluğun dağ eteklerinden sofralara fışkırdığı, ağzı dualı nur yüzlü ihtiyarların saygılı ve edepli nesiller yetiştirdiği, huzur kokan sokaklarında boş insanın dolaşmadığı bu güzide köy görenleri hayal kırıklığına uğratıyor. Yıkık evler, çaresiz ihtiyarlar, kurumuş bağlar, küçülmüş bostanlar azalmış sağanlar nedeniyle fakirliğin pençesine düşmüş, kurtuluş umudu arıyor. 
    Taş duvarlı çatılı evlerin, gül üzümlü bağların, sıcak ve dost canlı değerlerin, has arkadaşların gönüldaş ailelerin onurlu, yiğit ve çalışkan insanları barındıran cennet Şahmuratlı Köyüne köylüsüne sonsuz saygı ve muhabbetlerimi ileterek geçmişlerine rahmet, gelecekle-rine sağlık ve uzun ömürler diliyorum.