Karşımda Amerikalı seyyah Kevin Carter’e Plutzer ödülü kazandıran 1994’te Sudan’da çekilmiş bir resim var. Resimde Birleşmiş Milletlerin yemek kampına ulaşmaya çalışan 9 yaşlarında bitkin, bakımsız, halsiz ve aç bir çocuk, dermansızlıktan yere yığılmış, kafasını kaldıramıyor, ardında çocuk büyüklüğünde bir akbaba (leş kargası) çocuğun ölmesini bekliyor, ölsede ölmesede saldıracak şekilde bekliyor.
Daha ilginç olanı bu fotoğrafla Plutzer ödülü kazanan Kevin Carter fotoğrafı çeker çekmez oradan ayrılıyor, kimse çocuğa ne olduğunu bilmiyor. Carter kazandığı ödüle sevinip karşısında ödül kazandıran resmine bakarken o çocuğu o halde bırakıp geldiğini düşünüyor, çaresizliğine üzülüyor, bir iki hafta içinde bunalıma düşüyor ve yaptığı vefasızlıktan dolayı intihar edip ölüyor.
Güzel dinimizin 5 şartı vardır. Namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek, kelimeyi şahadet getirmek ve zekat vermek.. İmkanlarımız ölçüsünde uygulamaya çalışıyoruz. Namaz, oruç, hac, kelimeyi şahadet ibadetleri disiplinli bir şekilde uygulanıyor. Fakat islam dininde inancın samimiyetinin göstergesi olan zekat ibadetini uygulayan kişiler parmakla gösterilecek kadar az. Neden az, inancımızda samimi değil miyiz? Müslümanın müslümana  yaptığı bu kutsal yardım Tanrı buyruğu olmasına rağmen neden itaatkar davranmıyoruz. Hadi birbirimize zekat verebilecek kadar ekonomik farklılığımız yoksa bile Sudan’daki, Etiyopya’daki, Moritanya’daki, Mali’deki, Çad’daki bizim din kardeşimiz değil mi? İnsanlık ve uhreviyat kuralları evrensel değil mi? Soframızda yediğimiz en az 3 çeşit yemeğin 40’ta biri onların hakkına düşen zekat değil mi? Ulaşımı üstlenen yüzlerce yardım kuruluşuna çöpe atmak yerine verebileceğimiz bir sürü yardım varken bu duyarsızlığımız niye.. İnsanlar birbirlerine güzel dinimizin sosyal adaletini uygulasa etrafta mağdur kişi kalır mı?.  Kurban kesme, zekat verme, fitre dağıtma gibi mal ile yapılan onurlu ibadetlerimizle ruhumuzu niçin huzura kavuşturmuyoruz. Bir yoksulu sevindirmek bize mutluluk olarak dönüyorsa gelin herkesin mutlu olma şansı vardır.
O fotoğraftaki çocuğunda bir babası, bir annesi var. Onlarda çocuklarının eğitimli, itibarlı, bolluk ve refah içinde mutlu yaşamasını istemektedirler. Düşünsenize onlarda aç, yoksul ve bitap. Canları nerde, nasıl, ne ızdırapta takip edecek takatleri yok. Paylaşmak duygusu işte böyle zamanlarda insana huzur getirir. Bugün bizlerin çocukları evlerimizde yemek beğenmezken, elbise beğenmezken, sunduğumuz imkanları eleştirirken zor koşullardaki bu insanların durumlarını ibret almalıyız. Çok çalışmalı, üretmeli, doğamızı, çevremizi korumalı, kazanımlarımızı mağdurlarla paylaşmalıyız. Bahse konu resmi işyerinde odama astım ve hergün bakıp halime şükrediyor, mağdurlara dua ediyorum.
Yüce Allah bizi ve tüm dünyamızı yokluk ve sefaletlerden, savaş ve ızdıraplardan ve doğal felaketlerden korusun.