Tevhit inancının önderleri olan peygamberlerin Allah’ın dinini en yoğun olarak insanlara tebliğ ettikleri kutsal bir mekân olan Kudüs, tarih boyunca birçok devlet ve milletin ilgi odağı olmuştur.
Bir oldu bittiyle Ortadoğu’ya yerleşen  İsrail güçleri 1967’de Kudüs’ü işgal ettiler. Haziran 67’de 6 gün savaşları sonunda askerler Mescid-i Aksa’ya girdiler. Kudüs BM tarafından bağımsız bir statüye sahip ancak İsrail tek taraflı olarak Kudüs’ü başkent ilan etti. Mescid-i Aksa’nın bulunduğu Kudüs’ün surlarla çevrili eski şehrinin içerisinde Hıristiyanlar için kutsal olan Kıyamet Kilisesi ile Yahudilerin mabedi olan Ağlama Duvarı ve onlarla birlikte çok sayıda cami, kilise ve sinagog bulunuyordu.
Mescid-i Aksa’nın 7 adet giriş kapısı vardır. Kapıların hepsinde İsrail askerleri nöbet tutar, avlunun içerisinde de İsrail polis karakolları bulunur. Dışarda ve içerde işgal net bir manzarayla görülür. İsrail, Mescid-i Aksa’nın tüm denetimini elinde tutuyor buna karşın haremüşerifin kontrolü aslında tamamen Filistinlilere verilmiş ve bir vakıf tarafından üstlenilmişti. Ancak İsrail’in işgal mekanizması, Filistin denetimine ve kontrolüne izin vermemektedir. Saldırıların sebebi de işgal politikasıdır.
İsrail, sık sık kapıları kapatıyor. Çoğu zaman içeriye sadece 50 yaşın üzerindekiler girebiliyor bazen o da yasaklanıyor kimse giremiyor. Özellikle Yahudilerin girdiği sırada kapılar tamamen kapatılıyor, içerideki Filistinliler de zorla dışarı çıkarılıyor. Buna direnen olursa dayak atılıyor ya da göz altına alınıyor. Bu nedenle sık sık İsrail asker ve polisi avluya girip, içeriyi savaş alanına çeviriyor. Bu nedenle ancak İsrail askeri müsaade ettiği zaman Mescid-i Aksa’ya girilebiliyorsunuz. 
Kudüs, imar edildiği günden bu yana Şam diyarının merkezi ve başkenti olagelmiştir. Hz. İbrahim ve Hz. Lut’un Filistin bölgesine gelip yerleşmelerinden itibaren bu bölgenin tümü mübarek kabul edilmiştir. “Biz onu (İbrahim’i) ve (yeğeni) Lut’u âlemler için mübarek kıldığımız arza (yere ulaştırıp) kurtardık.” (Enbiya; 71). Bereketli kılınan bu bölgenin mübarek olarak kabul edilmesinin nedeni, Cenab-ı Allah’ın hikmetiyle buradan pek çok peygamberin gelip geçmesi ve burada vefat edip defnedilmesi veya meyve ve sebzelerle etrafının bereketlendirilmiş olmasından ileri gelmektedir.
Bilindiği üzere Mescidi Aksa aynı zamanda Müslümanların ilk kıblesidir. Bu özelliğinden dolayı da İslâm'da ayrı bir öneme sahiptir. Buhari ve Müslim'in rivayet ettiklerine göre el-Bera ibnu Azib (r.a.) şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s.) Beyti Makdis (Mescidi Aksa) tarafına on altı ya da on yedi ay namaz kıldı. Resulullah (a.s.) Ka'be tarafına namaz kılmayı arzuluyordu. Yüce Allah da şu ayeti kerimeyi indirdi: "Yüzünü göğe doğru çevirip durmanı görüyoruz. Seni hoşnut kalacağın kıbleye doğru yönelteceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Ve her nerede olursanız olun yüzünüzü onun tarafına çevirin." (Bakara, 2/144) Bunu te'yid eden daha birçok hadisi şerif rivayet edilmiştir.
Hz. Peygamber; “Ziyaretler ancak üç mekâna yapılır. Mekke’deki Mescidu’l-Haram’a, Medine’deki benim bu mescidime ve Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya.” buyurmuştur. Resulullah’ın bu hadisi ile bu üç belde İslam’da kutsal ilan edilmiş ve bunların dışında kutsiyeti olan başka bir dördüncü şehirden söz edilmemiştir. Ancak Şam ve İstanbul da hadislerde zikredildiklerinden bir bakıma kutsiyetlerine işaret edilmiş beldelerdir.
İslam’ın Mekke’de ilk tebliğ edildiği günlerde bu dinin en önemli ibadetlerinden biri olan namazın Mescid-i Aksa’ya yönelerek kılınması İslam’ın ilk kıblesinin bulunduğu Kudüs şehrinin önemini açıkça gösterir. Müslümanlar bu ilk kıblenin kutsiyetini idrak ederek tarih boyunca buraya sahip çıkılması gerektiğinin bilinciyle hareket etmiş ve bu mukaddes beldeyi her zaman koruyarak tevhit inancının bayrağı altında bulunması gerektiğine inanmışlardır. (Devamı var)