Bugünki gibi uzaktan kumandalı arabalar, sosyetik şortlar, kaliteli çikolatalar, çelik ve porselen tabaklar, dikişli futbol topları, modern kırtasiye malzemeleri vs. olmazdı çocukluğumuzda.. Tamamiyle naylondan yapılma, yerel dilimizle tekerli horuz, laylun tahsi, laylun motur, gırıh leplebi, geçi boynuzu, iğde, püsküut, lohum, sormuh şekeri, laylun gaplar, bürük, inci, ilaeğan, guşşene, çokelik çanahları, boduçlar, renkli laylun kadın ayakkabıları, soğukkuyu lastikler, gabıt bezleri vs. ürünler satarlar, rengarenk standlar açarak tüm köylüleri başlarına biriktirirlerdi çerçiciler…..
Yorgun atının boğazına saman torbalarını taktıktan sonra, yanında getirdikleri azıkları ile bir ağaç dibine oturur ve karınlarını Özellikle çocukların tam gözlerinin önüne dizdikleri birbirinden ilgilinç ve rengarenk oyuncakları ile de bizleri başlarına pervane yaparlardı çerçiciler.
    Malum köy yeri. Kimsede nakit bulunmaz. Nakti, Angare’den, Isdanbıl’dan gelenler olacakta ancak onlardan alabileceklerdi. Milletin durumunu iyi bilen çerçiciler kayısı çiğiti, koyun yünü, buğday, naylon eskisi, aliminyum ve bakır eskisi gibi ayniyatları alıp karşılığında sattığı ürünlerle takas ederdi.
        Gün boyu kayısı çiğiti toplardık. Koyunların üzerlerindeki yünlerden çeker veya çalılara takılıp kopan tüylerini toplardık.
    Biriktirdiğimiz yün ve çiğitleri vererek en çok kınalı sormuk şekeri alırdık.
    Ne kadar lezzetli ve cezp edici yiyeceklerdi onlar..
    Gölgelik yerde saatlerce bekledikten sonra çerçiciler baktı ki müşteriler sadece bakıyor, atlarının terbiyelerinde bulunan aynalar, ziller ve cıngırdaklarla çok güzel  sesler çıkararak çekip başka köylere giderlerdi. ….Onlar giderdi ama hayallerimizi de alıp götürürlerdi uzaklara.
    O güzelim yiyeceklerin ve oyuncakların hayaliyle o geceyi zor ederdik.
    Şimdi görsek hijyenik değil diye birine bile elimizi sürmediğimiz o oyuncak ve malzemelerin vermiş olduğu mutluluk bir ömre bedeldi.
    En son köy hocasının oğlu Erdal ve ben almıştım naylon tahsiden. Etrafımız 10’larca çocuk dolar bizim ağzımızla yaptığımız araba sesi taklidi eşliğinde taksi sürüşlerimize bakarlardı. Onların imrenmelerine aldırış etmeden “Birde vagınatlı motur alacağam” derdik. Ne biz alabilirdik, ne de onlar. Azda olsa diğerlerine göre bizler şanslıydık.
    Şimdi düşünüyorum da o zamanki çerçiciler at arabası dolusu mutluluk taşırlarmış. Bizim bütün hayallerimiz o arabaların içindekiler kadarmış.
    Tarifi imkansız sevinçlere kavuşmamız o kadar  yakın ve ucuzmuş ki. Zaman ve teknoloji bizleri aç gözlü ve heyecansız yapmış. Tasarımın, özentinin az olduğu o laylun oyuncaklar  mutluluk kaynaklarıymış. Ateriler, play stationlar, bilgisayarlar vs. vs. Her şey dopdolu.
    Hangi çocuklar o zamanki bizler kadar mutlu olabilirki? Şimdiki fuarlarda, mağazalarda, marketlerde, arayıp bulamadığımız ve hiçbir zaman bulamayacağımız mutlulukları satarlarmış  çerçiciler…
Çizgi film olur yakma, yok etme, vurma, öldürme, döğme…. Dizi film olur aynı, yabancı dizi seçip satın alırlar yine öyle. Şhow programları olur hep kavga… Tartışma programları olur, tartışmacılar zıt ve ifade güçlüğü çekip hemen şiddete meyledecek şahıslardan belirlenir… Delikanlılığın tarihini “Muasır medeniyetlere yetişeceğiz” edebiyatımıza rağmen okuma yazmayı dahi bildiği meçhul ses sanatçıları yazıyor… Bir eve kapanıp gereksiz konuşmalar ve davranışlarla karekter örneği çizmeye çalışan sorumsuz ve ar damarı çatlamış kişiler yarışıyor… Haberlerde Brezilya sahillerinde bikini ile dolaşan düzgün fizikli bayanların görüntüsünü vermek için senaryo yazılıyor, vs. vs…
    Biz kendi kültürümüze ne zaman döneceğiz. Hayır bunlar olmasın demiyorum. Devede kulak olarak olabilir. Ne zaman bu televizyonlar asli görevine dönecekler. Kısa fragmanlarla 900’lü hatları değil de kanunlarımızı, yasal haklarımızı, insanlara imkan sunan haberleri bilgileri tanıtsalar. Kaynana kavgalarını değil de bilgi yarışmaları koysalar. Skandalları teşhir etmek yerine, insanlara onurlu kültürümüzü tanıtsalar. Onur kırıcı yardım reklamları değil de ekonomik ve sosyal sınıflama yaparak yardımlaşma organizasyonları yapsalar, örneğin şehir, köy okulu dayanışması, Üniversite hastanesi sağlık ocağı yardımlaşması, ziraat okulları muhtarlıklar arkadaşlığı gibi…. Sağlık, temizlik, eğitim, kültür, tarih, coğrafya, türkülerimiz, şarkılarımız, sanatçılarımız, dost meclislerimiz, geleneklerimiz, göreneklerimizi tanıtılsa bol bol....
    Anne reklamı yapılıyor, yine televizyonlardan öğreniyoruz keyfi koca değiştiren, Türk aile yapısına uymayan birisi, baba reklamında sevgili değiştirme süresi 10 günü geçmeyen gayri ahlaki bir adam, çocuk blues müziği dinleyerek hüzünleniyor, anne rap müzik, baba kalipso dansı yapıyor. Peki bu mu bizim kültürümüz. Karekter seçimleri bile acemi ve anlamsız..
    Dede Efendinin musikisi, Orta Anadolunun bozlakları, efelerin Zeybekleri, Elazığ’ın çayda çırası, alın terinin kutsal, baba-ana-ecdat saygısıyla donanımlı ahlaklı Türk aile kültürü o kadar gölgede kalıyor ki, seyrederken peşpeşe çıksa öz kültürümüzle alay edercesine gülesimiz geliyor nerdeyse..
    Peki herkes kafasına göre mi yayın yapacak bu ülkede.. Yoksa birileri arkadaş biz tarihi, kültürü zengin, onurlu bir milletiz. Töre ve geleneklerimizi de dikkate alınız lütfen, her şeyi yayımlayabilirsin ama kendimizden de gururla bahset.. demeyecekler mi.. Ümitle bekliyoruz efendim…