Anadolu insanı gariptir. Yolunu şaşırıp evine misafir olsan gönlünü açar, elinde, hazınında ne varsa sofrasına serer, beyim, paşam diyerek konuşur ve her zaman haddini bilerek olanca güler yüzüyle karşılar ve uğurlar..
1970’li yıllardaki bölgemiz insanlarının ekonomik yapıları şimdiki şartlardan çok farklı bir konumdaydı. Toprak damlı evlerde oturulur, ev dekorasyonları ve sofra aksesuarları zenginde de, fakirde de aynı olurdu. Mahalle çerçicilerinden alışveriş yapmak zenginliğin ve forsun simgesi olur, nakit para ise gücün ve kudretin yansıması şeklinde algılanırdı.
Sabah, öğle, akşam yemekleri genelde bulgur pilavı, turşu, pekmez, ekşi, vs. olur, erişte, mantı, bulamaşı, bozaş, gırmızı aşı, iç pahla, suvannama, çullama vs. gibi yemekler ise misafirler gelince yenirdi. Tabiiki akşam pilav, sabah pilav anamız dinimiz ağladığı için pratik ve maliyetsiz alternatif yemek arayışları kaçınılmaz olurdu. Örneğin kırılmış yufka ekmek kenarlarını iyice ufalayıp çökelekle karıştırınca Mahmut Omacı olur, yoğurdun üstüne pekmez dökünce farklı bir yemek olur, pekmezin üstüne acı yağ eritip dökünce farklı bir yemek, ekmek doğranıp üzerine yumurtalı yağ dökünce zengin omacı, go pahla piyazı, sadece kırmızı ve kuru soğanla yapılan salata vs. yemek çeşitleri de farklı bir menü oluştururdu.
Öğle saatlerinde çobanlar güttükleri koyunları sağılması için sahiplerine dağıtırdı. Sağılıp kuzularıyla emiştirildikten sonra ikindi üzeri tekrar çoban alıp yabana yaymaya götürürdü. İşte koyunların öğle ziyaretlerinde sağılan çiğ sütlerine yoğurt karıştırılarak yufka ekmek sokumlarıyla giriştiğimiz bu yemeğin adına da Koremez denirdi. Sütün standart tadına yoğurtun ekşimsiliği karışınca ilginç bir tad olur, sağlık için aşırı derecede faydalı olduğu, ölüm döşeğindeki bir insanı turp gibi yaparak ayağa kaldırdığı falan gibi efsanelerle de süslenince hergün yenilirdi. Zaten on gün üst üste yendikten sonra yapmış olduğu alışkanlık bir daha bırakılamaz hale geliyordu.
Belki sevmezdik bu yemekleri. Belki yarattığı bıkkınlık keyifsizleştirirdi bizi. Şimdi doğal bir yiyecek bulduğumuzda aynı şeyleri söylemiyor muyuz. Bu ekolojik, bu sağlıklı, bu doğal ve gübresiz gibi….
Kimyevi katkılarla kirlendirdiğimiz tüm besinlerimizi hangimiz gönül rahatlığıyla tüketebiliyoruz. Hormonla gözümüzün önünde uzayan kabakları, salatalıkları, biberleri, tadı ve besin değerleri değişmiş ilginç boylardaki domatesleri, ilginç ilaçlarla fiziği değiştirilmiş meyveleri vs. gördüğümüzde koremezi, omacı, sütü, peyniri özlemiyormuyuz.
Haydi Yozgatlılar…. hatırlamışken hepimiz de bir koremez yapıp yiyelim.
Saygılarımla…