Eğriöz Çayının Esenli tarafında kalan kısmında erik, kaysı, akasya, armut ve üzüm asmalarının birbirine geçmesiyle oluşan balta girmemiş görüntüsüyle “Muharremin Sıklık” denen bir bölge vardı. İçlerinden, yanlarından yüzlerce kuş cıvıltısı gelir, yeni yeni rastladığımız onlarca kuş türüyle karşılaşırdık bu cennet gibi mekanlarda. 
Arizin bekçisiydi Tuna Mahmut dayı. Mal güden uşahlara sık sık tehditte bulunur, bostanlık ve bağlara girmemeleri konusunda taciz edici açıklamalarda bulunurdu. Müsellimin en tepesinde kuşburnu ağaçlarının önünde bulunan keliği (kulübesi) Arizin en hakim tepesinde olduğu için her tarafı rahatlıkla görür ve olumsuz görüntülere nârâlar savururdu. Aslında kimsesi ve arkasıda yoktu. Köyün en temiz ve gariban insanlarından biri olduğu için kendisine herkes saygı gösterir, izin verdiği bölgeler dışına çıkılmazdı. Zaten o da kimse şuraya buraya zarar vermesin diye gidilmesini istemediği yerlerde bilek gibi yılanların olduğunu, ilginç ilginç yaratıklar gördüğünü falan söyler efsanevi korkular uydururdu. 
Bizim köyde herkes Keklik Pınar’ın suyundan bahsederlerdi. Aslında köyün her tarafında doğal kaynak suları vardı ama, Keklik Pınar bulunduğu mekan, soğukluğu ve ürkünç bir ağaçlık içinde olduğu için masalsı özellikleriyle anlatılır ve ilgiler oraya yoğunlaşırdı. Hem uzak, hem yalnız gitme cesareti taşınmayan bir yerdi. Bazen oralada eşkıya göründüğü falan da dile getirilirdi. 
Tuna Mahmut Dayı, Guyruğun Şavgının çevlikten başlayarak balta ve nacakla Keklik Pınar’a kadar ulaşılacak şekilde ağaçları budadı ve dar bir koridor açtı. Ağaçlardan oluşan bir kafesin içinden yaklaşık 250-300 metre kadar yürünüyor ve Keklik Pınar’a ulaşılıyordu. Taşlarla örülmüş, önüne 3,5 m2 civarında birde havuz yapılmıştı. Su yatağı yukarı taraflardan beri hem yer altından, hemde ağaçlık ve gölgelik mekanlardan ulaştığı için buz gibiydi. O suyu içince insan şifa bulduğunu, zannederek içerdi. Her içen üstündeki tüm hastalıklardan kurtulduğunu, ulaşımında zor olduğunu düşünerek kahraman ve korkusuz olduğunu zanneder her yerden sağlık ve keyif alırdı. Orada olmanın heyecanı ise tarif edilmez cinstendi. 
Havuzun hemen ucunda yüksek boylu elma ve vişne ağacı vardı. Tam üstünde ise devasa bir armut ağacı. Bu ağaçlar sürekli gölgelik ve sıklıkta kaldığından bedenlerine sarılmış üzüm asmalarıyla güz mevsimin sonlarına kadar meyvelerini muhafaza ederlerdi. Yani açıkta güneş gören bir ağacın meyvesi Temmuz, Ağustos aylarında hem dökülür hem çürür, ama bu ağaçlarda Eylülün sonlarına kadar yeşil ve dalında kalırdı. 
Pınar, Muharrem Dayının taktığı bir lüle ile yaklaşık 1,5 metre yükseklikten dar bir taş koridora akıyor, yaklaşık 2,5 metre ilerledikten sonra havuzunda birikiyordu. Havuzdan taşan sular, daha iç tarafını hiç göremediğim, birbirine geçmiş meyvelik ve çalılık bir sıklığın içinden geçerek Etemkâlin çevliklerin altından Eğriöz çayına dökülüyordu. 
Tuna Mahmut Dayı pınara ulaşımı sağladıktan sonra, Eğriözde balık tutanlar, balıklarını Keklik Pınar’da temizlerler, ordan aldıkları sularla Eşşekci Gocanın bağların altındaki kumlukta bağ çubukları ile hem balık közlerler hemde korlu ateşiyle isli çaydanlıklarda çay yaparlardı. Keklik Pınar’ın suyundan bir çay olurdu ki, tavşan kanı dedikleri galiba o olsa gerek. Kimse çaya doymadığı gibi, tiryakileri köyde bile “Öldük öldük anasını satıyım, hadin keklik pınarın suyuyla bir çay yapıp arizde içelim “ derlerdi. 
O zamanki insanlar yeşile hangi gözle bakarlardı bilmiyorum ama eğitim diye bir şeyde yoktu, yinede doğada herhangi bir yangına rastlamazdık. Herkesin cebinde tuz, muhtar çakmağı ve bıçak olmasına rağmen, doğa hiçbir şekilde acımasızlığa uğramazdı. Her güzellik ve yaratık mübarek diye adlandırılır, yapılacak her saygısızlık Allah tarafından cezalandırılacağı belirtilirdi.
Keklik Pınar’ın başında bulunan dev armut ağaçları yaklaşık 2 ay falan Gelingüllü Barajının sularının altında kalan gövdesi ve üstünden bakan bölümüyle boğuluyorum yok oluyorum çığlıkları attı. Yaşlı ve kahır dolu gözlerle o güzellikleri hatıralarımıza gömdük ve silinmeyecek izleriyle hayallerimizde bir bölüm oluşturduk. Yüce Allah dünyada gösterdiği bazı işaretlerle ahrette yaşanacak durumlardan haberder ediyormuş ya.., işte Cenneti de Keklik Pınarın bulunduğu bir alan gibi olsa gerek… Hemen altında balıklar kuşlar, hemen içinde ve çevresinde buz gibi ve bemberrak sularıyla beslenen onlarca çeşit meyveler, güller….
Keklik Pınar yazımı hasta olduğunu duyduğum Alcı Köyü'nün temiz kalbi, efendi kişiliği, yardımseverliği ve yetiştirdiği birbirinden kaliteli ve bilgili çocuklarıyla tanıdığımız en değerli büyüklerimizden Kıymetli Tahsin Dayı (İpekgilin Tahsin KOÇAK)'a geçmiş olsun dileklerim ve hatıralarının canlanması temennilerimle hatıra ediyor, ellerinden öpüyorum.…
Saygılarımla…