Gazetecilik dönemim dahil,karacaoğlanı bulsamda bir röportaj  yapsam! Diye hep aklımdan geçmiştir…
Şimdi bu fırsat elime geçti!
Aldı sazı eline ;
Ağlayı ağlayı düştüm yollara
Karışayım bozbulanık sellere
Adı sanı bilinmedik illere
Gitmeyince gönül yardan ayrılmaz
Ahım kaldı şu gelinin ahdinde
Deremedim güllerini vaktinde
Karanlık gecede kolum altında
Yatmayınca gönül yardan ayrılmaz
Gözüm kaldı şu kaplanın postunda
Azrail de can almanın kastında
Döne döne teneşirin üstünde
Yunmayınca gönül yardan ayrılmaz
Hadini de karac’oğlan hadini
Aramazlar gurbet ile gideni
Ak göğsün üstünde çakır dikeni
Bitmeyince gönül yardan ayrılmaz
***
    O çaldı,
    O söyledi…
    Soruları ardı ardına geldi…’Biz’ dedi:
    “Engizek dağlarını aşıp,Maraş iline,el salladığımızda,soluğu Binboğalarda alıp,Toroslara uzanırdık…Sazımın sığınağı ben,benim sığınağım hep Toroslar olmuştur.Akdeniz elleri sırtını Toroslara verir,bağrını Akdeniz’e açar…
    Torosların üstünde,her daim Akbulutlar salınır.Turnası,kekliği boldur.Avcılarıda yamandır…Yol vermeyen,sapa bükleri çoktur.Dik yamaçları heybetlidir.Amik  ovasında uslanıp,Amanos da tekrar heyheylenir…Geriye dönüp,Tekir yaylasından,Bozok’a düştüğünde,Yediçınar Yaylasını aşıp Ziganalarda eğlendiğimiz çok olmuştur.Aşık meşk eder.Meşksiz aşık zaten olmaz.”
    -Üstadım meşk dediğinde sorasım geldi…
    -Çok aşık oldun mu ?
     -“Bana sorma,sazıma sor..! Her gördüğü güzele maiş atmıştır.Kekliklere kına yakar,turnaları allar,kaşlara rastık,gözlere sürme olur…”
    - Üstadım,bazen 14-15 yaşında kızlardan bahsedersin,bu neyin nesi ?!?
     -Hey gardaş “Bir kız bana emmi dedi,neyleyim…” Çok kızdırdılar,bilmem mi davulun dengi dengine çaldığını…Hele biraz sen söyle bakalım,şimdilerde aşk,meşk nasıl gidiyor..?”
    Yutkundum,
    Hiç sorma üstadım,aşk banka cüzdanlarına düştü,zevk-ü sefada meşk eylerler.Tepinir dururlar.Kimin eli kimin cebinde,bilinmez oldu.
    Karacaoğlan –“Vah gardaşım…Desene geceyle gündüzde birbirine karıştı?
    Yazarlarınız,çizerleriniz ne derler bu işe ?”
     Yine yutkundum
    Bozuk para olmuş
    Aşk
     İnşallah islah eyler
    Hak
    Karacaoğlanın yanaklarından süzülen yaşlar,sazını ıslattı…Saz elinden düştü…”Hadi bana eyvallah…”deyip,gözden ıraklaştı.Ardından seher yeli de seğirtti gitti.Bir bölük turna sürüsü,türküler çığıraraktan Bozok Yaylası yönüne aktılar.Ardı ardına şimşekler çaktı,her yer siyaha kesti.Kara bulutlar birbirlerini çiğneyerekten,dağlara,tepelere ağdılar.Ağaçlar beşik olup sallandılar.Yağmur sicim gibi indi…Uzaktan uzağa,ağıllardan kaval sesleri,sessizliği yırtıyordu.Nağmeler,yağmur taneleriyle kucaklaşıyordu.
    Toprak buram,buram kokmaya başladı.Kekik sıra bekliyordu…Yağmur dağı,taşı,iyicene yudu…Kayalar parıldıyordu.Yağmur azalmış,gökkuşağı hafiften ferleniyordu.Sazıyla sözüyle bir aşık türkü tutturmuştu…
***
    Dağ tepe yayla gezersin
    Yardan haber var mı turnam
    O bana küstü diyorlar
    Aslı var mı öğren turnam
    Ah çektikçe kanar yaram
    Sensiz dünya bana haram
    Fer bitti duyulmaz naram
    Derdime derman ol turnam
***
    Kalem elden düştüğünde,şafak söküyordu.Ay şavkını da alıp gitmişti.Bakındım durdum.Karacaoğlanın sazıyla,sözü yankılanıyordu kulaklarımda…