Benim köyüm Yozgat-Sorgun-Alcı Köyü. Edebiyaçıların, tarihçilerin, sohbet erbaplarının çok olduğu güzide bir köydür. Kambur Köprü’ye otururlar, ağzı laf yapanlar konuşur, diğerleri sesiz ve baş hareketleriyle onaylayarak dinlerler. Kimisi şiir okur, kimisi tarih, kimisi coğrafya kimisi alternatif tarım teknikleri kimiside hayvanlar aleminden bahseder. Zannedersiniz dünya bu merkezden yönetiliyor. Keyifli bir ortam. Anlatan kendini geliştirir, dinleyen kendini yetiştirir. Tabiiki her anlatan bilgi vermez. Arada muzdarip dinlemelerimiz de olur. İşte onlardan ilginç bir konu. 
Sert Osman Emmi tarihçiydi. Osmanlı İmparatorluğunun hayranı ve çok ateşli bir savunucusuydu. Her zaman fanatikçe padişahlarımızın icraatları ve bireysel davranışlarındaki ahlaki özelliklerinden bahseder, sert bir disiplinle dünyayı nasıl nizama soktuklarını gurur ve hayranlıkla anlatırdı. Aklımıza abartı ve abes bile gelse mecbur dinleyeceksiniz. Erkeksen öyle olmaz diye ona muhalif bir fikir yürüt. Dünyayı başına dar eder.
Yine koyu sohbetin en muazzam mekanı Kambur Köprü adam doluydu. Sert Osman Emmi bağdaşını kurmuş, el ve beden hareketleriyle ateşli ateşli Kanuni Sultan Süleyman dönemini anlatıyordu. Sert mizacı küfreder gibi bakışı ve dikkatli dinlemeyenleri azarları ile köprü sohbetinin her zamanki gibi tek hakimi oydu.  
 Kanuni Sultan Süleyman’ın Fransa’ya gönderdiği bir elçisi gelmiş ve padişaha demiş ki, 
-“Gurban olduğum Padişahım, Fransa’da dans diyi bi haley icat etmişler, müzik çalıyo, avratlarla erkekler gucahlaşıp ortalıh yerde dans ediyoh diyi kafirlik yapıyolar. Diğer seyircilerde bunlara bahıp alhış dutup, oşuhculuh ediyolar.” demiş. Padişah bunu duyu duymaz benzi atmış, nevri dönmüş, cinnenmiş. Hiddetle,
- Ney!.....  Nediyon lan sen, sen ne didiğni biliyonnu eşşek sıpası? Demiş elçiye.
Vallahi gurban olduğum gızma da gozümünen gördüm demiş.
-“Nerde gördün lan, hemide ayan açıhda lemi.. “ demiş
Herkes süt liman padişahın sinirinin geçmesini beklerken Kanuni Veziri çağırmış.
-“Çabıh getir lan şu telefonu, bağlayın şu Fransız kralını o ne demamiş, böyle köpoğlu köpeklik mi olur” diye homurdanarak telefonu almış. Çevirmiş bi de Fransız kralı çıhmış telefona. Kanuni bağırarak demiş ki, 
-“ Beri bah lan, kralmısın, deyyusmusun, senin orda dans diyi, avrat-erkek gucahlaşıp milletin gözünün önünde g… verenlik yapıyolarmış, lemi?.. demiş.
-Vallahi Kanuni gardaşım billahide haberim yoh, ben bi bahıdıyım. Kimise onların anasını hemen eşşa guvaladırım. O neşaal lafımış, böyle şeymi olur.. demiş.
Kanuni de, 
-“ Vallahi varmayım orıya. Gudurdunuzmu lan gavatlar. Çabıh bana bi haber ilet. Depemi attırmayın ırzı gırıhlar. Demiş.
Cirpeden kesilmiş dansmı neyse. Eline ayağna kapanmışlar, gurbanım biz ettik sen etme diyerek. Kanuni “Bi daha duymayım dürzüler, düve düve post ederim alayıcığnızıda” diyi bi gağnı soğmüş, saymış. 
Osman emmi konuyu hiddetli ve fanatik bir şekilde anlattıktan sonra sakinleyerek genel bir durum beyanında daha bulunuyor.
-“Yav arhadaş şunnardaki adalete, insanlığa, Müslümanlığa bahın. Ağaer Ganuni biz burda avara avara oturuken şurıya gessin, alayıcığmızada bi ton zopa çeker. Kafir kafir ne oturuyonuz, gedin malınıza davarınıza, tarlanıza tumbunuza bahınsana. Boş oturulurmu lan g.. verenler.. der. Vallahi meledir, eniler bizi. Boş duranı heç sevmezmiş. Çalışmıyan adamda iman, ehlah olmaz diyi. 
Açıklamaları ve sohbetleri bu şekilde devam edip gidiyordu. O dönemde telefonun icat edilmediğini, uluslararası diplomatik dilin çok kibar olduğunu, endişe edilen konuların evrensel bir boyuta ulaşmaması için uyarıların belirli kriterleri olduğunu erkeksen hadi gelde ona anlat. Zaten kavgacı ve itiraza kapalı bir formatta meydanı boşaltmış, milleti pusturmuş bir üslupla gümbür gümbür anlatıyor ve heyecanlı el kol hareketleriyle çevresine sürekli faul yapıyordu.