Havalar  arada  bir  ısınıyor  ve  tekrar  soğuyordu.  Mevsimler  ise  tatbikat  yapıyorlardı. 
Güz  aylarında  Karga  köyüne gelen  elekçiler…  baharın  kokusunu  almış  olacaklar ki,  göç  hazırlıklarını  yapıyorlar  ve  kışın  yaptıkları  elekleri, kalburlarını  sergileyip  satmak  için  köy köy,  kasaba, kasaba  satacakları  yerleri  kararlaştırıyorlardı.
 Bir kısmı  da  köydeki  dostlarıyla  vedalaşıp, birbirleriyle helalaşıyorlardı.
Muhtar,  “Has, Has  Sarı” yı  yanına  çağırdı  ve  elindeki  hazırladığı paketi  kasabaya  götürmesini, Değirmenci  Topuzun  Kadir’e selamıyla  birlikte  vermesini  tembihledi .
Sarı,  muhtardan  aldığı  paketi ve selamı  sahiplenerek;
  -Eve bir  uğrayım, daha  sonra  giderim, dedi.
  Bir  koşuda eve  geldi ve hanımına;
  -Ben  kasabaya  gidiyorum,  bir  şey  lazımsa gelirken  alıp  getireyim, dedi.
 Sarı’nın  hanımı  Sevgi  küçük bir  kağıda  ihtiyaçlarını  sıraladı.
  Sarı  ve  Sevginin  oğulları Ahmet Gül:
 -Bende  gideceğim... diyerek  ağlamaya  başladı.  Ahmet Gül üç  yaşından  biraz  küçüktü. 
Sarı:
  -Olmaz  oğlum... diyerek Ahmet’i  gözü  yaşlı  bırakıp,  hanımının eline tutuşturduğu  alışveriş  notunu da  alarak  kasabaya,  Değirmenci  Topuzun  Kadir’in  siparişi için yola  koyuldu .
Hava  normaldi.
  Sarı:
-Bahar  kokusu  geliyor... dedi  ve  arada Eşeğinden inerek uzun  bir  yürüyüşten  sonra;
-Kasabaya  geldim... dedi  değirmenciyi  gördü. 
Karga köyü  Muhtarının  selamını  söyledi ve elindeki paketi vererek;
 -Ben alışveriş yapıp geri döneceğim, diyerek  oradan  ayrılmak  istedi.
Değirmenci:
 -Hoş  geldin,  selamınız  başım  üstüne  ama  ben  sana yemek- çay  yedirip  içirmeden  salmam,  dedi.
Sarı:
-Tamam, diyerek  daveti  kabul  etti.
Sarı’nın   içine  bir  sıkıntı…  düştü  ve    kendini  bir  el çekerek  çok  tedirgin  etti .
Değirmenci:
- Sarı ne oldu? Benzin  solmuş  hasta  falan  mısın?  dedi .
Sarı:
 -Yok  bir  şe,y  yol  yorgunluğundan  olacak  herhalde,
 diyerek  içindeki  anlayamadığı  o  sıkıntıyı  gizledi.
Elekçiler…  hazırlıklarını  tamamlayarak  yola  koyuldular ve  Güvercin’le  kocası  Sarı’nın  evine  uğrayarak   Sevgi’yi gördüler. 
“Biz  gidiyoruz”  diyerek  vedalaşmak  isterlerken Ahmet  Gül’ü  ağlarken  gördüler.
 -Neye ağlıyor bu? dediler.
 Ahmet’in anası  Sevgi:
 -Babası  kasabaya  gitti,  ben de  gitmek  istiyorum  diye ağlıyor,  dedi.
 Güvercin ve kocası:
 -Biz o taraftan  geçeceğiz,  istersen  Ahmet’i  götürelim babasına  veririz,  dediler.
 Sevgi biraz durakladı...
  -Tamam, diyerek Ahmet Gül’ü Güvercin’le kocasına vererek gönderdi.
Aradan  bir  hayli  zaman  geçti.  Sular  aktı,  rüzgar  kışın dökemediği  yaprakları  döktü,  kuluçkaya  yatan  güvercinler yumurtalarını  cılk  çıkardılar .
“Has, Has  Sarı” , alışverişini  tamamlayarak  köye  döndü. Hanımı  Sevgi,  kocasını  kapıda  karşıladı  ve  Sarı’ya:
-Ahmet Gül!.. dedi.
Soğuk  rüzgarlar esti. Kuşlar  kanat  çırparak  ağaçların dallarını  kırdı.
Koyunlar  kuzularına  meledi.
Güneş  bulutların  arkasına  kendini  gizledi
 “Has, Has  Sarı” ve  hanımı yalın  ayak,  başı  kabak  yollara  düştüler. 
Ahmet  Gül’e türküler  söylediler,  ağıtlar  yaktılar  köy, köy , kasaba kasaba gezdiler. 
Ahmet  Gül’den  bir  iz  bulamadılar.
“Kayseri’de...” dendi  aradılar , bulamadılar.
“Sakarya’da...”   dediler  olmadı,  sular  duruldu. 
Kanadı  kırık  kuşlar  yarasını  sardı. 
Sarının hanımı  Sevgi,  aradan  geçen  aylara  rağmen  kaybolan oğlundan  bir  haber  alamadı. 
Sevgisine  ve  cahilliğine  yenik düşerek  hayatını  kaybetti...
 
Yukarıdaki yazımızın içeriğindeki olay… ve benzerleri…
Dün vardı bugünde var ve yarında olacaktır.
Önemli olan gerçek dostluğumuz’a… gerçekten çok dikkat etmeliyiz.
Gerçek dostlukların olduğu saygılı ve sevgi dolu günlerle yaşam dolu ömürler diliyorum.
 
Ulu  tepeden  güneşin  batar.  
Eller  çekilir  görevler  biter.  
Yorgun  bedenler  uykuya  yatar.  
Akşamlar  güzeldi  benim  köyümde.
Selam  ve  duayla.