Gübrenin, ilacın, hileli tarım tekniklerinin icat olmadığı zamanlarda sulak mekanların yanlarında bulunan gözbebeği tarlalar bostanlık olarak ayrılır, türlü sebzeler ve rayiha kokulu nebatlar ekilirdi.  Cenab-ı Allah zaten bir yaratığını güzel detirtecek şekilde yaratınca boyunu, huyunu, gözünü, kaşını, saçını, sesini, ağzını, burnunu hep güzel yaratır ya.. İşte bostanlıklar da böyleydi. Kıraç mekanlardan uzak, su şırıltısının duyulabileceği, ağaçlık, gölgelik, meyvelik ve iğdelik mekanlar olurdu mutlaka.  Eşek bile, köpek bile koşar adımlarla giderdi bostanlıklara…
Asık suratlılar olmazdı oralarda. Sanki günahtı.
Çiçek kokuları iğde kokularıyla yarış ederdi Yeşillikler aynı topraklar üzerinde olmasına rağmen binbir renklerde rengarenk motiflerle selamlardı bizleri. Yarabbi lütfun, İhsanın ne büyük. Ne çabuk mutlu ederdin bizleri. Kışın karları çekilirken kıraç görüntülü topraklara dönen bu mekanlara mutluluk ektiğimizin ümidiyle keyif ve gayret alır, yeşeren her bir kökün mutluluk ve umut olarak çıktığını seyrettirirdin hepimize.
Alcı Köyünün 4 km. güneyinde Balıklı diye bir mekan vardır. Köy halkının yarıya yakınının bu mekanda bostanlıkları olurdu. Sarıhacılı Köyünün altından beri Çatalçeşme, Kamber, Uzunkol taraflarından gelen berrak dere, Karaburun Köyü ve Beşpınar tarafından akan özle birleşinde biraz daha gürleşir ve berraklığından bir şey kaybetmeden Güvem üzerinden Eğriöz çayına karışırdı.
Fırat Irmağı üzerindeki barajlar gibi her 50-100 metrede bir tutulmuş sulama bentleri, resim gibi işlenmiş uzun arklardan akıtılarak bostanlıklara ulaştırılırdı. Rengarenk sebze karıklarına haftada bir sıra geldiğinde suyla buluşubuluşmaz soğanlar, patatesler, kabaklar, salatalıklar, fasulyeler, mısırlar dans ederdi.
Yarabbi ne kadar kolay mutlu olurduk. Elçim elçim ürettiğimiz bir at arabasına sığacak bir yıllık ürünümüzün yerine şimdi aynı miktarı bir günde marketten, pazardan temin ediyoruz ne tadını, ne mutluluğunu ne de keyfini çıkarabiliyoruz.
Fasulye ve mısır ekili mekanların sınır taraflarına grup grup kabak ekilirdi. Bir bostanlıkta salatalık, domates, soğan olup olmadığı 50 metreden burcu burcu gelen kokularından anlaşılırdı. Yol kenarlarında kum bağlardan sarkan altın renkli üzümlerin albeni dercesine davetkar bakışları, cömert görüntülü çalışkan Alcılıların ısrarlı davetleri, her tarafta emek olduğu açıkça belli olan mevkilerin verimli ürünleri kanlı canlı ve heyecanlı yapardı bizleri.
Sabah erken saatlerde güneş tam doğmadan toplanması gerekirdi kabak çiçeklerinin.
Yoksa büzülür dolma olmaz ancak madımak cacığı, pancar pürü cacığı bibi pişirilmek zorunda kalınırdı.
Bal arılarının bizden önce polenlerini toplamak için geldiği kabak çiçeklerini geniş bir siniye veya helkeye toplar hemen hazırlanmış içleriyle doldurulur, düdüklü, buharlı gibi yüksek ısı veren tencerelere ihtiyaç duymadan, isli bir süt kazanıyla dolması pişirilir ve anında ikrama dönüştürülürdü.
Yanına konulan torba yoğurdundan yapılmış bol köpüklü yağlı ayran, gıcır gıcır eden avuçlar dolusu toplanmış yeşil soğan pürleri, kıpkırmızı türlü boy ve kıvrımlarda domatesler, acılı, acısız yeşil biberler, püskülleri cennet kokan yeni koparılmış odun ateşinde közlenmeyi bekleyen süt mısırlar, ilağançelerin içinde ala çamurlu duran beyazlı yeşilli salatalıklar, akşam için toplanmış yeşil fasulyeler, pancar pürleri eşliğinde kabak çiçeği dolmasını nasıl yerdik yarabbi…
Taşlardan kurulmuş ocağın üzerine yeni sağılmış süt ve isli çaydanlıkla közün üzerinde tuğuldeyen çay..
Yarabbi bir daha aynı keyif ve mutlulukla yaşanması imkansız bu güzellikleri çok değil 30 sene önce köyümüzde biz yaşadık. Neden topraklarımız, mekanlarımız, insanlarımız aynı olarak durduğu halde böyle güzellikleri bir gün bile yaşayamayacımız ümitsizliğindeyiz. Özlemlerle içimiz kavrulurken düşmanımız teknoloji mi, iklim mi, zenginlik mi.?
Günümüz yemeklerinin hepsinden lezzetli, hepsinden sağlıklı ve hepsinden zengin olmasına rağmen neden 30 yıldır, kabak çiçeği cacığı, dolması, çullama, haside, ekmağaşı, go pahla kavurması, pancar pürü kavurması, suvannama, herle, bozaş, kırmızı aşı, omaç, yuha ekmek üstü bulgur pilavı, cıbır mantı, iç pahla, kesme aşı, bulamaşı yiyemiyoruz.
Helkelerle, guşşenelerle sekiye konulup, meşireflerinen ikram edilen tam yağlı, bol köpüklü çalhamalardan içemiyor, guvermiş çokeliklerden işli yapamıyoruz.
Hepinizin mazimizi özlemle anımsaması dileklerimle…