Banu yirmi iki, Dilek yirmi beş yaşında iki genç kızken, kurdukları hayallerle girdiler bir gelinlikçi dükkânına. Dilek, müstakbel görümcesi oldu Banu’nun güya. Üç ay sonra olacak düğün için gelinlik bakmaya gelmişlerdi söylediklerine göre. İncelediler, seçtiler ve dükkândaki çalışanlar yardımıyla giydi ilk gelinliği Banu. Boyun kısmı kapalı, eteği kabarık ve düz bir gelinlik giydi. Sonra yorum yaptılar gelinlik hakkında. Dilek, çok kapalı olduğu için beğenmedi gelinliği. Kolye takıldığında da şık olmayacağını düşündü.
Sonra onu çıkardı, krem rengi, etek kısmı hareketli, askılı bir gelinlik denedi. Tek kelimeyle bayılmıştı bu gelinliğe. Fiyatını bile fazla beklemeden sormuş, duyduğu fiyatın pahalılığını idrak edince, gerçekten evlenecek bile olsa o gelinliği almasının çok zor olduğunu anlamıştı. Sonra onu da çıkardı ve sim detayları olan, eteğinde çiçekler, straplez bir gelinlik giydi. Eh işte, beğenmişti onu da ama fiyatını sorma gereği bile duymadı. Oysa kısa siyah saçlarıyla çok hoş olmuştu bu gelinlik Banu’ya. Gelinliği nişanlısına göstermek için, üzerindeyken fotoğraf çektirmesinin mümkün olup olmadığını sordu. Gelinlik modellerinin çalınma ihtimali olduğu için yasak olduğunu öğrendi.
İkinci denediği gelinliği beğendiğini ve seçenekleri arasında bulunduğunu söyleyen Banu’ya bir kâğıt yazdılar. Kâğıtta düğün tarihi, hangi gelinliği beğendiği ve gelinliğin fiyatı, ödeme şekli yazıyordu. Platonik olarak âşık olduğu adamın adını, müstakbel eşinin ismi gibi kullanıp, “İlhan’a bir soralım Dilek Abla. Olur derse geliriz.” dedi.
Dışarı çıktıklarında gülüşüyorlardı. “Meğer ne iyi oyuncuymuşuz.” dediler birbirlerine. Banu, hoşlandığı erkeğin ismini, evleneceğini adamın ismi olarak kullandığı için mutluydu. Keşke gerçek olsaydı diye düşündü, imkânsız olduğunu bildiği hâlde. Hoşlandığı adam, gittiği dershanede matematik öğretmeniydi ve aşırı muhafazakârdı. Açık giyinen ve henüz mesleği bile olmayan Banu’ya bakmayacağı, gün gibi ortadaydı.
Gelinlikçi dükkânlarıyla dolu bir iş merkezine gittiler sonra. Gelin olma sırası Dilek’teydi. Görümce rolündeki Banu, vitrinde gördüğü bir gelinliği gösterdi Dilek’e. Beğenilmeyecek gibi bir gelinlik değildi gösterdiği. Beli ince olan her bayana yakışırdı bu üzeri işlemeli, kalın askılı, balık etekli gelinlik. Dilek, denemek istediğini söyledi gelinlikçi dükkânındaki bayana. Binanın en üst katında, prova yapmak için bulunan iki odalı yerdeki odanın birine girdiler. Arkadaşı ve gelinlikçi hanımın yardımıyla giydi gelinliği Dilek. O da hoşlandığı erkeğin adını telaffuz etti; “Metin beğenir mi bu gelinliği sence Banu?” diye sordu. Aynada kendine baktı ve gözlerinde güzel bir ışıltı oluştu. Banu’dan yaşça daha büyük olduğu için, gelin olmaya her anlamda daha hazırdı genç kız.
Metin, arkadaşının tanıştırdığı memur bir gençti. Dilek, ilk gördüğünde Metin’den hoşlanmadığı için bilerek itici davranmıştı. Çocukça konuşarak, telefonuyla dakikalarca oynayarak, gence pas vermeyerek zaman geçirmişti. Genç ise, sıkıntıdan patlayacak hâle gelmişti görüştükleri pastanede. Dilek, sonraki günlerde hoşlanmıştı bu gençten ama bir kere soğumuştu kızdan ve bir daha da görüşmeyecekti o günden sonra Metin.
Gelinliği çıkarırken, az önce denenmiş bir nişan kıyafeti gördü. Kabarık etekli, narçiçeği renginde, göz alıcı bir tasarımdı. Onu da giydi ve o güzel görünümüyle bir fotoğrafı olmasını istediyse de orada da yasak olduğunu duymuşlardı. Çıkardı nişan kıyafetini Dilek ve ayaküstü, fiyatını, ödeme şeklini sordu, numara yaptıkları anlaşılmasın diye.
Banu’nun gittiği moda evindeki gelinliklerden daha ucuzdu oradakiler. Teşekkür ederek çıktılar dükkândan.
Kızların mutluluğu ve hüznü birbirine karışmıştı. Hoşlandıkları adamlarla asla evlenemeyeceklerini biliyorlardı. İlk kez kendi seçtikleri gelinlikleri giydikleri için mutlulardı. İnsanların zamanlarını ve emeklerini, kendi zaafları için çaldıklarının ve bu durumda kul hakkı yediklerinin de farkındalardı.
Sökülen İlmekler
Kitabından