1988 yılındayız…Şu an zamanda yolculuğa çıkmış bulunmaktayız…
    Cumhurbaşkanımız Kenan Evren
    Başbakanımız Turgut Özal’dır
    1988-1989 sezonunun şampiyonu Fenerbahçe, gol kralı Aykut Kocaman olup 29 gol atmıştır.ve Almanya’da yapılan Avrupa kupasını Hollanda almıştır .
    Ve takvim yaprakları 18 Ağustos 1988’i gösterir..Hicri takvime göreyse 5 Muharrem 1409’dur.Bir perşembe günüdür Zekai Tahir Burak Hastanesi’nde başlayan hikayem.Doktor sorar adı ne olacak?
    Babam ‘GÖNÜL’ der…
    Gönül:insanın manevi varlığının ifadesi ve hislerinin kaynağıdır. Gönül adına sayısız cümleler yazabilir bunları şarkıya dökebilir hatta mısralaştırabilirsiniz bile…Sağol babam sayende ismimin anlamına göre yaşıyor ve senin öğrettiklerinle pişiyorum.
    Çocukluğunu 90’larda doya doya yaşayan yakın tarihin çocuğuyum bende…
    Çok düştüm, çok ağladım
    Çok mutlu oldum, çok güldüm
    Çok sevdim, çok sevildim
    Ataridir benim çocukluğum, tüm çocuklar bir araya gelip Mario’da prensesi kurtarmaktır
    Sanal bebeğin büyümesini beklemek, okula gidip gelene kadar bazen onun ölmesi ve bu yüzden çok üzülmektir.
    Şeker Kız Candy’nin başlangıç müziğini zevkle dinlemek ve iyi bir çocuk olursam belki Şirinler’i bile görebilirim diye kendini avutmaktır benim çocukluğum.
    Ayrıca haftasonları ailecek Ankara Gençlik Parkı’na gitmek, heyecandan ilk olarak hangi oyuncağa bineceğime karar verememektir.
    Bir çocuğunun minicik dünyasını anlamak ,onu mutlu etmek aslında hiçte zor değildir..Bununla ilgili hatırladığım önemli günlerden biridir karne günleri.Evde bir bayram havası eser, annem övüne övüne gelenlere karnemi gösterirken, babam az da olsa burun kıvırarak der ki ‘daha iyiside olabilirdi?... Neden olmasın ki bir çocuk için ailesini mutlu görmek ve yüzlerine bir gülümseme kondurmaya çalışmak çokta zor olmasa gerek…Onların bizler için yaptıkları fedakarlıklarla kıyaslarsak devede kulaktır hani…
    Okul faaliyetlerinin hiçbirinden geri kalmamak için evde uslu bir çocuk biçimine bürünmektir çocukluğum.Ponpon kızlar ekibine katılıp o zamanların en moda danslarından olan ‘Macarena’ dansını büyük bir zevkle yapmak ve okul korosu katılmaktır.Aslında size bir şey itiraf edeyim, okul korosuna müzik derslerinden kaytarmak için katılmıştım çünkü tüm sınıfın önünde sözlü zamanı flüt çalmak hiç işime gelmeyen bir durumdu, işin içinde rezil olmakta vardı.Ama koro olunca sesim arada kaynıyor bende bu durumun zevkini çıkarıyordum.
    Dünüm ve bugünümde de hala devam eden bayram günleride çocukluğumun bir parçasını oluşturur aslında.Kalabalık bir ailede büyümenin avantajlarını gören bir çocuktum.Sevginin doruklarda yaşandığı,saygının hiç bitmediği bir aileden gelirim ben.Sekiz kardeşin içinde evin en küçüğü olan ben kimi zaman çok şanslıyım diyerek bu durumun sefasını sürer, kimi zamanda yok yok bende var bir talihsizlik deyip anlık karamsarlıklara düşerdim. Ama ne değerlidir kardeşlere sahip olmak.Destek demektir, tek yürek olup bir canda bütünleşmek demektir.
    Hayatımızda bazı anlar vardır hani hiç bitmesin, hep dursun zaman akmasın deriz, ama aslında göz açıp kapayıncaya kadar kısa süren bu anlar içimizde hep en taze anıdır.Sonra birgün dönüp bakarsınız üstünden günler aylar hatta belki yıllar geçmiştir.Geçen zaman unutulmuştur ama o an dün gibidir ya… Benim o anlarım yeğenlerimle ve dostlarımla geçen zamanlarımdır.Neşemizin eksilmediği, konuşmaların bitmediği ve dertlerin üzüntülerin paylaşıldığı o anlara gözler şahitlik ederken, hafızalar o unutmak istemediğiniz anları kaydetmek için pusudadır.İyikilerin keşkelerin yerini aldığı çok özel anlarımız olmuştur.
    Tabi her zamanda herşey yolunda gitmez, gitmek zorunda değildir de…Hayat bu ya işte bazende doğruyu yanlışı tecrübe edinmemizi sağlarken,olgunluğu armağan eder bize...Ama yaşamanın cilveside burda değil midir?Kötü günler geçirmeden iyi günlerin kıymeti bilinir mi yada şöyle söyleyeyim.her yaşanılan bir müsibetin arkasından bir oh çekip ders almaz mıyız?
    Elbette alırız…Hatta öyle bir ders alırız ki ilk adımımızı attıktan sonra ikinci adımı atmayı bırakın o adımı atsam mı diye düşünürüz. Müsibetlerle karşılaşmadan hayatınızı doya doya yaşamanız dileğiyle, doğruyu yanlışı acı tecrübelerle değil akıl yoluyla öğrenmenizi temenni eder, yazıma burada son vermek isterim.Bir sonraki yazımda görüşmek üzere.Dilerim zevk alarak okumuşsunuzdur...