YOZGAT'ın kış ayları meşhurdu. Yaz aylarının da tadı bir başkaydı. Kışın yağan kar ve yağmur, İlkbaharın sonları,  yaz sıcaklarının kendisini hissetmeye başladığı bir dönemde düşen dolu sonrasında başlayan yaz yağmurları. Hepsinin öyküsü ayrı.

Bir yılı geride bırakıp, yeni bir yıla merhaba denilen Aralık-Ocak ayları ile Mart ayına veda edip, İlkbaharın habercisi Nisan ayına selam vermeye başlayacağımız süreçte doğayı bembeyaz kar süslerdi. Nisan ayıyla birlikte başlayan yağmur, 6 Mayısa kadar devam eder, genellikle 23 Nisan ve 19 Mayıs bayramlarına denk gelen günlerde doludan köşe bucak kaçar, sığnacak bir saçak bulunca kendimizi en şanslılardan biri sayardık.

Anlattıklarım bugün için bir hikayeden ibarettir. Çünkü, uzunca bir süredir, yağışları kış aylarında da göremez olduk. Kuru ayazla geçen bir kışın ardından, yağış için gökyüzüne açılan eller ve yapılan dualardan başka bir şey yapılmıyor/yapılamıyor. Doğayı küstürdük. Bunun bile farkına varamıyoruz.

Yozgat Çamlığına çıktığınızda aldığınız nefesin, içtiğiniz suyun, bedeninize yüklediğiniz oksijenin yarattığı bedensel rahatlığı, sonradan dikilen ağaçlarla oluşan piknik alanlarında hissetme şansınız yok. Bunun farkına varıldığı gün, doğal yaşam alanlarının önemi kavranacak, yüzlerce yılda ancak oluşabilen ormanlarda kendilerine yaşam alanı oluşturan ağaçları kesmekten, yakmaktan vazgeçip, sahip çıkma ihtiyacını hissedeceğiz. Bugün yaşananların tek sorumlusu bizleriz, bilmenizde fayda var...