İstanbul'da bir vatandaşın mahallesindeki merdivenleri gökkuşağı rengine boyamasının ardından kıyametler kopmuştu.
Çok renkli olmanın verdiği korku refleksi ile devlet yönetimi hemen harekete geçmiş, önce merdivenleri eski klasik haline getirmişti. Sonrasında da ''Renklendireceksem ben renklendiririm!'' anlayışı üzerinden hareket ederek, renkli boyalarla boyamıştı.
Aslında sıradan bir durum veya gelişme ama devlet zihniyeti, refleksi öylesine zihinlere perçinlenmiş ki, hangi konumda olursak olalım, ''Askeri disiplin'' desturu içerisinde olmayı tercih ediyoruz, gereğini yapıyoruz.
Yıllar yılı Türkiye mozaiğin tek renkli, tek sesli olmasından yana bir tavır takınıp, bu konuda da tavizsiz yönetimler sergileyen devlet erkanı, buna zaman içerisinde karşı çıkmasına karşın, yetkiyi eline alır almaz ilk işi ''Despotizm'' anlayışını ön plana çıkartmıştır, gayri ihtiyari olarak da olsa.
Bulunduğum şehrin birden fazla rengi varken, bu gün tek renkli olmanın monotonluğunu yaşamaktayız. Bu yüzdende Türkiye'nin en fazla göç veren illeri arasında ilk sıralarda bulunmaktadır.
Bir zamanlar, Neşet Ertaş'ın akrabalarının, Çingenlerin, Alevilerin, Kürtlerin, Ermenilerin, Rumların ve diğerlerinin de kardeşçe yaşadığı bu şehirde, birilerinin ''Tek renklilik'' özlemleri sonucunda, bu renklerin tamamına yakını başka kentlere göç etme ihtiyacı duymuş, geriye kalan siyah beyaz renkler ise, ''Tek renklilikten'' yana tavır takınanları bile mutsuz etmeye başlamıştır.
Çok renkli olmaktan korkmamak gerekir...
Asıl korkulması gereken tek renkliliktir...
Çok renklilikte yaşam tarzı monoton olmaz...
Tek renklilikte bunalımlar başlar...
Siyah ve beyazın kaldığı alanlarda ise, kavga gürültü, anlaşmazlıklar alır başını gider...
O nedenle çok renklilikten korkmayın...
Bırakın gökkuşağına sahip çıksınlar, bütün kentler renklensin...
Yozgat'ın renkleri gitti, geriye siyah beyaz kaldı...