BU Şehirde yaşamanın hüzni ile birlikte ağırlığı, sorumluluğu çöktü gösümün üzerine, nefes alamaz oldum, ''Alın bu şehir sizin olsun, belki genişler yeriniz yurdunuz'' demek geçti içimden. Sarıtopraklıkta, Çatak'ta, Taşocağında, Top'ta yatanları düşününce, kimsenin yerinin genişlemediği gibi, onların gidişiyle bu yerlerin daha da daraldığına bir kez daha şahit oldum. Hüzünlendim...

Devletin sunmuş olduğu imkanları babasının malı gibi görüp, vergilerimden almış olduğu maaşını hak edebilmek için hizmet etmesi gerekenlerin, kendilerine birer yandaş tutup, birilerini dışlamayı tercih edenlere mi kızmalı! Yoksa, 'bizim adam!' anlayışı ile hak etmedikleri makamlara getirenlere mi! bir sitem göndermeli. Bilemedim...

Bu şehir her geçen gün biraz daha geriye gidiyor/götürülüyor, götürülmek isteniyor. Bu şehirde yaşamak, yaşlanmak ve ebediyete intikal edip, Sarıtopraklıkta, Top'ta, Çatak'ta Taş Ocağında istirahate çekilmek için direnenlere, bu şehirde zorunluluklara bağlı olarak kalanlar tarafından dar edilmeye çalışılıyor. Osman Karaca bugün yazmış, bu ilin kahramanlarını, değerlerini yok sayanların el üzerinde tutulup, sahip çıkanların bir şekilde sindirilme eylemlerine pirim verilmesini/veriliyor olmasını nasıl kabul etmeli? Nasıl algılamalı!..

Bu şehirde nefes almak zor. Bu şehirde üstadın da dediği gibi ''Derdi kederi baş örtüsü yapmak'' olduğunu kabul edenler, ''burası benim şehrim, burası bizim şehrimiz'' diyerek, derdi, tasayı baş örtüsü yapanlar, çile çarığını doğdukları gün giyenler, sizlere inat bu şehirde nefes alıp vermeye devam edecekler. Bazen yüklendikleri yük ağır gelip, bir nefeslik durmuş olsalar da dimdik ayakta duracaklardır.