ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld 'in danışmanlığını da yapan Prof. Barnett , dünyayı iki bölgeye ayırmaktadır: İlki, küreselleşmiş ve işleyen bölge, yani küresel düzene entegre olmuş bölgeler. İkincisi ise; entegre olmamış, terörizme açık veya çatlak veya gri bölgeler. 
Eski Yugoslavya, Kafkaslar, Hazar Denizi'nden Afganistan ve Pakistan'a uzanan Orta Asya, Ortadoğu, Afrika'da Büyük Göller yöresi ve Amerika kıtasında And Dağları bölgesi, gri bölgelere örnek olarak verilmektedir. İlginç olan nokta, iki bölgeyi birbirine yapıştıran, bu nedenle de aynı zamanda fay hattı üzerinde yer alan bir dizi ülkenin bulunmasıdır.
Latin Amerika'da Brezilya, Meksika; Asya'da Endonezya, Güney Kore; Avrupa ve Yakındoğu'da Ukrayna'dan başlayan, Türkiye ve Azerbaycan, Kuzey Afrika'da Mağrip ülkeleri ve Mısır'ı kapsayan bir kuşak var. Fas'tan Çin Halk Cumhuriyeti sınırlarına, Kafkaslar'dan Kuzey Afrika'ya kadar uzanan BOP, Bush'un ulusal güvenlik danışmanı Condoleezza Rice 'ın açıkça vurguladığı üzere ''siyasi ve ekonomik coğrafyayı değiştirmeyi amaçlıyor.''
Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Ülkeleri Projesi'' içine, ''petrol alanlarının ve petrol taşıma yollarının kontrolü'' amacına uygun olarak Türkiye'nin de katılımını zorunlu kılmaktadır. Türkiye olmadan, projenin başarılı olması veya tamamlanabilmesi mümkün değildir. Türkiye'nin konumu, proje kapsamı içindeki bölgelerde, petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahip herhangi bir ülkeden çok daha stratejik önemi haizdir. O nedenledir ki, projenin odağında olan Türkiye, ''olmazsa olmaz'' konumu nedeniyle, yıllardır sadece basın haberlerinde izlediği G-8 toplantısına davet edilmiştir. 
Demokratik söylemleri sıklıkla kullanarak bölge ülkelerinin radikal İslamcı örgütlerle mücadele etmesini sağlamak, hususlarının yattığı ifade edilmektedir. Bütün bunları yaparken de  “ılımlı”, “politik talebi olmayan” ve “Batı’nın bölge politikalarıyla barışık” özellikler taşıyan hükümetler ve devletler oluşturmak niyetinde ve gayretindedirler.
Bu projenin Türkiye ile ilgili bağlantısına gelince; Ortadoğu’dan Büyük Ortadoğu’ya sürdürdüğü stratejilerinde Türkiye’ye “model” adı altında çeşitli roller veren ABD –Türkiye ilişkileri “stratejik müttefik” etiketi altında, ABD’nin stratejileri doğrultusunda sürmektedir. Soğuk Savaş döneminde, komünizm tehlikesine karşı Batı Bloku’nun cephe alanını üstlenen Türkiye, Soğuk Savaş ertesinde ABD’nin Yeşil Kuşak Projesi çerçevesinde Türk-İslam sentezini benimsemiş, 11 Eylül sonrasında da “ılımlı İslamcı-laik ülke” etiketi altında model ülke olarak gösterilmiştir.
ABD’nin büyük orta doğu projesi, aslında bölgedeki tüm petrol musluklarına el koymaya yönelik bir çabadır. Bu bölge dünya enerji kaynaklarının büyük bir bölümüne sahiptir Bu bölgeye demokrasi getirmek adı altında bölgeye egemen olmaktır. Başta petrol olmak üzere su, doğalgaz gibi enerji kaynaklarını kontrol altına almak istemektedir. Ülkemiz de bu projenin içindedir; çünkü dünya BOR madenlerinin büyük bir kısmı ülkemizdedir.
İsrail'in Araplar tarafından kuşatılmaktan kurtarılması ve bu maksatla İsrail'e bölgesel dostlar bulunması gerekmektedir. ABD, bu maksatla hem İsrail'e yakın bir bölgede Kürt oluşumuna sıcak bakmakta hem de Türkiye'nin İsrail'le yakınlaşmasını desteklemektedir. Önümüzdeki 10-15 yıl içinde İsrail, Batı Şeria ve Gazze Şeridi ile birlikte ele alındığında Yahudiler, azınlık duruma düşeceklerdir. İsrail, 2001'de başlattığı bir proje ile etnik bakımdan kendisine en yakın toplumları tespite çalışmaktadır. Yahudilerin geçmişte muhtelif bölgelerde birlikte yaşadığı toplumlarda DNA araştırması ile en yakın akraba toplumları tespit edilmiş bulunmaktadır. Bunlar birinci derecede Kürtler, ikinci derecede Ermenilerdir. (Devamı var)