SABAH işyerinize gitmek üzere evinizden çıkıp, asansörde karşılaştığınız komşunuzu tanımıyor, sokağa adımınızı attıktan sonraki süreçte selam verecek insanlarla karşılaşamıyorsanız, 'modern(!)' adı verilen bir şehrin parçası olmuşsunuz demektir. Hayırlı uğurlu olsun... 
Böyle algılıyoruz, şehri ve modernleşmeyi. Boş alanları botenlaştırmayı, çocukların oyun alanlarını yok edip, internete mahkum etmeyi, kütüphanede, dershanede bizlerin dayattığı kitapları okumaya zorlamayı bir marifet sayıp, 'çağın gereği!' yalanına/uydurmasının arkasına sığnarak, korunuyoruz...
Yozgat'ta 'çok güzel oldu!' dediğimiz ne var? Valilik Sarayını ilk sıraya yerleştirelim. Sonrasnda Belediye tarafından yaptırılan Un Pazarı girişindeki 'modern!' denilen taksi durağı. Dahası da var. Bu bile Yozgat'ın ne kadar 'modern!' bir şehir olduğunun kanıtlanması bakımından yeterli görsel. O kadar...
Şehri yeniden imar etmek, modern bir şehir olabilmek, Cumhuriyet Alanı'nda 'taziye çadırı' teşhir etmekten öte bir şey. Tüm resmi kurumları lüks binalarda toplamaktan, Un Pazarı girişine Osmanlı Mimarisi ile taksi durağı yapmanın da ötesinde...
Eğer bir şehirde tiyatro salonunuz yoksa, edebiyat, sanat alanında kendisini yetiştirenler ile hevesli olanları bir araya getirecek bir mekanınız bulunmuyorsa, modern ve gelişmişlikten bahsetmek ne kadar doğru?...
Üniversite...
Bir Lise havasında, kendi içine kapanık, şehrin sosyal ve kültürel gelişimi noktasında öncü kuvvet olarak yerini alamıyorsa, yerinizde bile saymıyor, kıçın kıçın geriye gidiyorsunuz, demektir. Ortak değerlerin bireyselleştiği bir toplumun gelişmesi memkün mü? Bizi biz yapan değerler yoksa bizler de bir hiç sayılırız...