BAVUL, bir seyahate çıkacak olmanın, bulunduğun ortamı terk etmeye hazırlanmanın gurbetin simgesidir. Dünü geride bırakıp, hayatında yeni bir sayfa açmanın, yeni bir sahnenin baş aktörü olabilmenin umudu veya umutsuzluğudur. 

Bavulum hep hazır. İçerisinde traş takımım, henüz giyinmediğim iç çamaşırlarım, yaz ve kış aylarında giyebileceğim giysilerim var. Tek eksik ayakkabılarım. Hangi mevsimde bavulumu elime alıp, arkama bakmadan gideceğim belli değil. İşte o yüzdendir bavulumda ayakkabılarımın yeri yoktur.

Hazır olan bavulumu birden fazla zaman dilimi içerisinde elime aldım. Kapıya kadar yürüdüm, arkadama dönüp baktığımda, bavulumu aldığım yatağımın örtüsünün halen açık olduğunu gördüm. Geri dönüp, örtüyü kapatmak istediğimde bavulu tekrar yerine yerleştirdiğimin farkına saatler sonra vardım. Yine gidemedim, kaldım.

Bu şehirde bedenimi sarmalayan bir şeyler var. Henüz ne olduğunu bilmediğim, keşfedemediğim bir sarmal bu. Şehir dedimse, Saat Kulesini çevreleyen yollardan ibaret değil elbet. Yerköy'den başlayıp, Şefaatli, Yenifakılı, Boğazlıyan, Uzunlu, Çandır, Çayıralan, Sarıkaya, Sorgun, Akdağmadeni, Saraykent, Kadışehri, Çekerek, Kazankaya, Aydıncık'ı da kapsayan bir sarmal bul. Hep bir şeylerin eksikliğini hissettiğim, o eksikliğin giderilmesi için kafa yorduğum günler, aylar, yıllar bitti, bitiyor.

Dönüpte bakdığımda, eksikliğini hissettiklerim gelmediği gibi, var olanların da bir bir yok olduğuna şahit olmanın hüznü çöktü tüm benliğime. ''Gitme vakti geldi!'' dedim kendi kendime. Ama ''hazır'' sandığım bavulum bile yok artık, kendi elimle yerleştirdiğim yerinde...