En itibarlı insanın iyi ürün yetiştiren, iyi bostalık düzenleyen, iyi bağ gözü açan, iyi meyve yetiştiren, bol yeşil yetiştiren kişiler olduğu dönemlerde Alcı Köyünde çocuktum. Bu meziyetleri taşımayan kişilere gereksiz insan muamelesi yapılırdı. İtibarın ölçütü de oydu zaten.
Çit çubuk işleriyle ilgilenen kişilerin günümüz teknolojisinden haberi olmayan, boşa çalışan, az kazanan insan olarak değerlendirildiği şu günlerde suların derinlere çekildiği, erezyonun toprağı kanser ettiği, doğal güzelliklerin yok olduğu herkes tarafından gözlenmiyor mu?. Bağlar kurumuş, ağaçlar azalmış, meyvelikler yok olmuş, fasulye, domates, salatalık, biber vs. gibi yeşil sebzelerin ekildiği bostanlıklar bitmiş, yoncalıklar tarlaya çevrilmiş, yani kısaca etrafımızda adeta güzellik düşmanlığı yaşanmıyor mu?. Haberleri okuyoruz. Global ısınma, doğal denge bozulması, suların azalması, iklimin kuraklaşması, ormanların çölleşmesi, vs. vs.. Hep iç karartıcı haberler. Doğayı sevmeyen insan yoktur. Ama tembel insan çoktur. Biz doğaya yardım ettiğimizde doğa bize güzellikleri sunar. Denizlerimiz kirleniyor, ırmaklarımızda artık balıklar yaşamıyor, yediğimiz etler eskisi kadar lezzetli değil, tüm gıdalarımız hormonlu, soluduğumuz hava kirli ne olacak bizim ve çocuklarımızın sonu.  Ekranlarda Erezyon Dede Hayrettin KARACA haykırıyor. Benim yaşım geçmiş, gelin sizler kurtulun, felakete sürükleniyorsunuz diyor aldıran kim. Gelişmiş ülkeler atmosfere yine zehirli, zararlı ser gazları gönderiyor, fakir ülkeler eğitimsizlikten doğayı yok ediyor, ozon tabakası en zengin doğanın olduğu Güney Amerika’dan deliniyor, insanlar tembelleşiyor, Allah sonumuzu hayır etsin. Günümüz strateji uzmanları ileriki tarihlerde doğal kaynakların kullanımı için savaşlar çıkacak tahmininde bulunuyor, huzurumuz tamaen kaçmıyor mu? 
Gelin herkes doğaya daha saygılı davransın. İslam dininde ağaç yetiştirmenin hayırlı bir evlat yetiştirmiş kadar sevabı olduğu yazıyor, bizlerde imkanlarımız ölçüsünde ağaç dikelim, yeşili koruyalım, üretelim, üretene itibar verelim. 
Sarı sarı altın gibi üzümlerin kum bağlardan soframıza gelişini, ballı armutların, iştah açıcı kaysıların, rengarenk eriklerini elmaların, kirazların gözlerimizi süslediği dönemleri hatırlıyorum da, şimdi ha yaşamışız, ha yaşamamışız.