Çiğnenen üzümlerin şırası, oluğun lülesinden helkelerle alınır, tandırdaki teştlere aktarılırdı. Altı sürekli dokküyle desteklenen ve ağır ağır kaynayan pekmeze Karakocaoğlu Kışlası Köyünün altlarından çıkarılan beyaz renkli alçıya benzeyen pekmez toprağı getirirlerdi.
    O toprak şıraya hangi aşamada katılırdı bilmiyorum ama tandır evlerinden öyle bir pekmez kokuları gelirdi ki, o ne biçim bir kokuydu Yarabbi… Kadınlar birbiriyle yarışırlardı ki benim pekmez falancanınkinden daha duru, daha renkli diyebilmek için. Hedikler de bu mevsimde kaynatılır, turşularda bu mevsimde vurulurdu.
En iyi turşuyu Gubüşün Saadetin avradı Anşe bibi vururdu. Bi şekil kokardı o zaman köy. Bir tandırlıktan pekmez, bir tandırlıktan hedik, bir tandırlıktan ekmek,  bir tandırlıktan salça, bir hazın evinden turşu, bir oluktan çiğnenmiş üzüm şifi, bir dam başından elma kurusu, bir diğerinden erik, armut, ev önlerinde çakılı cereklere tefeklerinden asılmış misir, suvan, bostanlık bozuntularından sökülmüş kumpür, turp, pürçüklü vs.; manzara ve kokusunu tarif edecek kelime aklıma gelmiyor.… Adına bolluk bereket kokusu denilirdi nedense..
    Üzümden başka bir nimetten pekmez olmazdı o zamanlar. Bahar aylarında bağlar bellenir, çubukları budanır ve Allaha emanet edilir gelinirdi. Ne gübre, ne ilaç ne de abuk sabuk katkılar. Kuşlarda doyardı, böceklerde doyardı, yollardan gelip geçenlerde doyardı, bizde…. Hemde kana kana… Berrak berrak eşmeler, pınarlar olurdu bağların yanında. Gürül gürül akardı sular hep. Ağaçların başları, çayırların içleri, bozkırların araları türlü kuş yuvalarıyla dolu olurdu. Milyonlarca tür kelebeklerin hiç birinin rengi bir diğerine benzemezdi. Allah buraları birbirimize bolluk, bereket ve mutluluk üretip paylaşıyoruz diye hayvanlar, bitkiler ve bizlere ortak olarak tahsis etmişti.
    Ne oldu bilmiyorum bu kısa süre içerisinde. Atom bombası Hiroşima ve Nagazaki'ye atıldı bilirdik. Bizim oralara atılmış meğerse. Herkes göçtü bu cennet mekanlardan büyükşehirlerin gecekondularına, apartman kafeslerine…
    Kelebekler, kuşlar, böcekler, bağlar, bostanlar yok oldu coğrafyamızdan. Gürül gürül akan pınarlar kesildi, eşmeler kurudu, bentler yıkıldı, arkları ot bağladı, ırmaklar hem azaldı, hem kirlendi. İnsanlar yalan dolan ve hile ile birbirini kandırmaya başladı.
    Vallahi bu üzüm pekmezi diye  pancardan bidon bidon pekmez üretmeye, şeker ve glikozdan bal yapmaya, sütlerin yağlarını alarak yavanlaştırmaya, ilaçların etkisiyle tencerede bile büyüyüyen bitkilerden yetiştirip satmaya ve karşılığında hiçte yüzünü güldürmeyecek çabuk eriyen paralar kazanmaya başladığında Allah önce mutluluk damarlarını sonra da bereket köklerini kuruttu.
    Üstüne üstlük birde ağız tadımız ve güven duygularımız bozulunca isyankar ve hilekar olup çıktık bir anda…