( Yrd.Doç.Dr. Süleyman COŞKUNER / Antalya )
“Bir müddet sonra kardeşim Mehmet gelir. “Baba niye dışarıdasın anam yok mu? Der “Odaya giremedim oğlum, anan kapının ağzına yatmış, kapıyı açamadım, çaresiz burada serinlikte oturuyorum.”
Kardeşim hiçbir şeyin farkında değil, kapıya gelir ve itekler. Normalde anacığımın uyanması gerekir ama, ölüm soğuk bir şey kimse aklına getirmek istemez. Mehmet, “galiba anam rahatsızlanmış baba” der ve hemen Güssün abamı çağırır. “Aba koş anama bir şey olmuş galiba.”
Güssün abamız hemen koşar gelir anamı dikkatlice inceler. Anacığım, “benim öldüğümden de kimsenin haberi olmaz” derdi her zaman. Aynı dediği gibi olmuştu. Kimseden yardım istemeden, kimse görmeden, kimseye muhtaç olmadan, şükürler olsun ki cami yolunda yığılıp kalmadan, oğlunun evinde, odasında, sobacığının dibinde, abdest hazırlığı yaparken, kimseyi üzmeden, sürekli dileklerde bulunduğu gibi, “kimseciklere yük olmadan” sevdiği Rabbine kavuşmuştu.
Hiç hasta da değildi. Son zamanlarda doktora bile gitmemişti. Rabbime şükürler olsun, onun saf kalbi ve iyi niyetiyle sürekli diline dolayıp plesenk haline getirdiği dualarını aynen kabul etmişti.
Bize her işi öğretmişti. “Oğlum işlediğiniz benim ise öğrendiğiniz kendinizin” derdi. Aş pişirmeyi, yoğurt üğütmeyi, davar sağmayı, davar kırkmayı, yoğurdu keselemeyi, halı dokumayı, sökük dikmeyi, yamalık yamamayı ve daha bir çok meziyeti bir usta mahareti ile bizlere öğretmişti.
Ailenin tek okutulabilen bireyi bendim. Sürekli beni derslerim lehine kayırırdı. “Oğlum önce derslerini bitir, ondan sonra işimize bak” derdi. Okulum ve derslerim için akan suları durdururdu. Kendisinde yoksa komşudan veya nereden bulunacaksa gider bulurdu.
Sofrada eski aş varken yeni pişen aşa elini sürmezdi. Çoğu zaman eski aşı sünnetlerken yeni aş çoktan bitmiş olurdu. Yarı aç yarı tok yatardı. Babama tasarruf konusunda ikaz eder, hesabı kasabı düzgün yap, bankalarla işlerine dikkat et, yoksa benim kara davarların çullarına muhtaç hale geliriz derdi.
Dediği de aynen oldu. 1978 yılında Mart ayında Büyük abim Mustafa ve küçük kardeşim Mehmet, kamyonumuzda kazaya maruz kaldılar ve abimi kaybetmiştik. Kaza ile ilintili olarak, Rahmetli babacığım ben üniversiteyi bitirdiğim yıllarda iflas etmişti. İcra memurları, evimizdeki tek bir ineğimizi, buzdolabını, üçlü ocağı, halı ve kilimleri götürmüştü. Rahmetli babam ödeyemediği iki tane 75 liralık çek yüzünden 4 ay hapse düşmüştü.
İşte o anlarda rahmetli anam sokağa ateş yakıp kara tencerede aş pişirdi. Davarlarımızın kıllarından ördürdüğü eski çulları yerlere serdi. Kendisi de 7 lira yevmiye ile İnal’lara ketire ayıklamaya gitti.
 Herkeslerin ve bizlerin çok ama çok sevdiği, çilekeş, yardımsever, iyilik meleği anacığım, çocukların “çakır nenesi”, emsallerinin “ibiç kızı, çakır karısı”, “aşanımca”sı, bizlerin garip anası, sevgili eşimin biricik validesi, çocuklarımın bobannesi, garip anammmmm. Nur gölünde yat. Mekanın Cennet olsun. Rabbim bizleri Cennetinde kavuştursun. Seni çok arıyoruz çoooook.”
Selam, sevgi ve dualarımla… Allah’a emanet olunuz…
( Yrd.Doç.Dr. Süleyman COŞKUNER / Antalya)