Biliyorsunuz, arada bir açlık grevi, diğer adıyla ölüm orucu gibi eylemler gündemi meşgul ediyor. Anlık gündemlerin oluştuğu Türkiye’de, bir boşluktan faydalanıp dikkatleri üzerlerine çekmek isteyenler seslerini bu yolla duyurmaya çalışıyorlar!
Yazımın girişini okuyarak, açlık grevleri ile dalga geçtiğimi sanmayın. Mantıklı, makul taleplerin gerçekleşmesi için açlık grevleri yapılırsa, buna insanlar da destek verebilir. Fakat bugün gündemi meşgul eden açlık grevlerinin tabanında BDP’nin olması oldukça düşündürücü bir durum.
Bir süredir, cezaevlerinde başlayan açlık grevini destekleyen ama fiilen bu direnişe katılmayan BDP’li vekiller kamuoyunda eleştiriliyordu. Önceki gün onlardan da bazıları bu eyleme katıldılar.
Aslında açlık grevinde olanların isteklerine baktığınızda tablo kendiliğinden ortaya çıkıyor…
Açlık grevindekiler anadilde savunma hakkı istiyorlar -ki zaten bu isteklerini hükümet kısa vadede gerçekleştireceğini 30 Eylül'deki kongresinde ilan etmişti.
Hatta Hatip Dicle'nin Kürtçe savunma yapmasına olanak sağlandı…
Hükümet anadilde kamu hizmetlerinin sağlanacağını da öncesinden vaat etmişti. Bir de anadilde eğitim dedikleri şey var ki, onun için zaten adımlar atıldı.
Eee! Geriye ne kaldı?
Olayların bütününe baktığınızda, cezaevindeki tutukluların ve BDP’lilerin hükümetten bir talepleri yok diyebiliriz.
Ortada başka bir hesap var.
O da şu: Bahsettiğim bu talepler hayata geçirildiğinde –ki hayata geçirilecek, tabana “hükümet yapmadı, biz bu hakları kazandık” demek istiyorlar. Hükümet, cezaevlerindeki tutukluların taleplerini gerçekleştirdiği vakit “biz istedik oldu, biz yaptırdık” diyecekler.
Enteresan bir durum var ortada.
BDP, hükümetle bilek güreşi tutuyor. Daha doğrusu BDP hükümete kafa tutuyor.
İşte ben buna “açlık güreşi” diyorum…
Hani, “terör örgütü elebaşı serbest bırakılsın” diye açlık grevine girseler anlayacağım. Böyle bir istek karşısında hükümet emrivaki davranamazdı, eli kolu bağlanırdı.
Fakat hükümet tarafından kısa vadede gerçekleştirilebilecek bazı uygulamalar için açlık grevine gidilmesini anlamak mümkün değil. Hem de bunlardan bazılarının gerçekleştirileceği vaadi verilmişken!
Öte yandan, açlık grevindeki tutukluların ve hatta onlara destek olmak için kepenk kapatan esnafların kendi iradeleriyle böyle bir direnişe katıldıklarını da sanmıyorum. Tüm bunların ardında terör örgütünün baskısının olduğunu düşünüyorum.
Bu direnişin faturası da birkaç garibana kesilecek işte.
Velhasıl, olan birkaç garibanın canına olacak.
Hükümetin, mahkûmları yaşatmak noktasındaki çabalarını anlamamız mümkün. Fakat o mahkûmlara "ölün" talimatı verenleri de göz ardı etmemek lazım.
Bundan sonra hükümetin izleyeceği yol çok önemli.
Konuyla ilgili haberleri takip ederken internette, “BBP'den BDP'lilerin Grevine Destek..!” başlıklı haberi gördüğümde oldukça şaşırmıştım.
Dünya tersine döndü herhâlde diye dönüşürken, Büyük Birlik Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hasan Hüseyin Bozok’un söylediği “Büyük Birlik Partisi olarak BDP'lilerin açlık grevini sonuna kadar destekliyoruz” spotunu okudum!..
Fakat haberin devamını ilginçti...
Şöyle devam ediyordu Bozok’un açıklaması: “Gerekirse İmralı'daki de ölüm orucu tutsun, dağdakilerde tutsun, hepsi birden ölüm orucu tutsun belki o zaman tümünden kurtuluruz!”
Bu da farklı bir bakış açısı.
İdam cezasının olmadığı, terör suçları karşısında verilen cezaların tatminkâr bulunmadığı ülkemizde, terör örgütü mensuplarının veya destekçilerinin kendi canlarına kıymalarını istemek kadar doğal bir şey olamaz sanırım.
İdam, tekrar masaya yatırılması gereken önemli bir konu. Başka bir yazımda bu konuya değineceğim.