Ne zaman Yozgat’ı konuşmaya başlasak, önce memleketin ülke genelindeki siyasi ve bürokratik gücüyle övünürüz, sonra da komşu illere nazaran geri kalmışlığından dem vurur, üzülür, şikâyet ederiz.
O meşhur “koltuktan” yola çıkalım.
Koltuk dedim ama bu tamamen sembolik bir durum. Makam da diyebiliriz. Herhangi bir kurum, kuruluş veya siyasi partideki görev için de bu “koltuk” ifadesini kullanabiliriz. Lütfen yazdıklarımı bu bağlamda değerlendirin.
Yozgat gibi küçük illerde koltuklara bakış açısı genel olarak; “çok parası olduğu halde itibar sahibi olamadığı için bir koltuğa oturmak” ve “bir unvana sahip olup, kendini topluma kabul ettirmeye çalışmak ve bu sayede rant devşirmek” arasında sıkışmış durumda.
İnsanların birbirlerini tanıdığı Yozgat ve Yozgat gibi illerde bu durumu gözlemlemek çok daha kolay.
Bazı siyasi partilerin yönetimlerine, kurum ve kuruluşların temsilcilerine baktığınızda ne demek istediğimi anlayacaksınız.
Tabii burada, memlekete hizmet etmek için yola çıkmış ama orantısız güç yarışlarının arasında sıkışıp kalmış insanları tenzih ediyorum.
Gayesi memlekete hizmet etmek olan insanların önünü açmak da yine siyasetin elinde…
Konu dönüp dolaşıp siyasete geliyor.
İnsan siyasal bir varlıktır, bu sebeple siyasallığımız doğaldır.
O zaman can alıcı soruyu soralım: Siyaset meslek midir?
Siyasetin sadece tanınmışlık ve koltuk sevdası uğruna yapılmasının memlekete zararlarından bahsetmeye kalksam sayfalar alır.
Haliyle bunlara değinirken, siyasetin ömür boyu sürecek bir meslek olarak algılandığı Türkiye’deki mevcut sistemin zayıf karnına dokunurum.
Gazeteciliğe başladığım dönemde ortaokulu, liseyi bitirmek veya askerliğini tecil ettirmek için uğraşan isimler bugün siyaset yapıyorlar.
Genç yaşta başladığım bu meslekte ilerlerken, Yozgat’ın yakın siyasi tarihini iyi bir şekilde gözlemlediğime inanıyorum. Gözlemlerimin çoğunu kaleme aldım, almaya da devam edeceğim.
Malum, bir seçim atmosferine daha girdik.
Elimizdekileri ve bize vaat edilenleri mukayese edip, daha fazlasını hak edip etmediğimizi sorgulamaya başlayacağımız bir süreç yaşayacağız.
“Koltuk mu, hizmet mi?” sorusundan yola çıkarak, Yozgat’ın bugünkü geldiği noktayı paylaşacağım.
Ne yazık ki hak edip etmemenin sorgulanmadığı bir şehirde yaşıyoruz. Yozgat daha önceleri de oldu bittiye getirilip verilen görevlerin sancısını çekti.
İstanbul’da yerel siyaset yapan arkadaşlarımla sohbet ederken; “falanca ilçenin beldesinin falanca partiden mahalle temsilcisi” gibi diyaloglar olduğunda, büyük şehirlerde bir siyasi partide görev alabilmek için insanların yarışta olduğunu duymak bana ilginç geliyor. 
Çünkü biz memlekette kendisinden başka kimseye faydası olmayan, vasıfsız bazı insanların siyasi partilerin üst yönetimlerinde görev almalarına alışmışız. Doğrusu, biz buna alıştırılmışız.
Sonra da bu insanlardan memlekete hizmet etmelerini beklemişiz.
İhale takipçiliği yapan, “senin işini ben çözerim” diye ortalıkta dolanan, siyaseti kartvizitten ibaret sanan hemşehrilerimiz olduğu müddetçe, biz Yozgat’ı Çorum veya Kırşehir ile mukayese etmeye, vah, tüh demeye devam ederiz.
Liyakat sadece bürokrasi için değil, siyaset için de gereklidir.
Velhasıl, aynayı önce kendimize tutalım.