Yeteneklerin için uğraş vermeyi alışkanlık haline getirebiliyorsan aslında çok şey kazanıyorsun demektir hayatta ve seviyorsan her şeyden çok.
Yıllarca yazdığım yazılarımı sırf birilerine hitaben diye hiç düşünmeden yok ettim. Pişman mıyım? Aslında çok... Sanki bundan sonra yazmayacak mıyım başkasını düşünerek. Yazacağım, yazmadan duramam. Aşık olmaktan çok da korkuyorsam da aşksız da duramam. Ya gözleri aşık eder adamın ya aklı ya boyu posu. Birden unuturum kendimi yine. Kalemim dağı taşı yazarken yine konu gelir aşka. Yazarken günün birinde yırtacağım, sileceğim gelmez aklıma o yazıları. Çünkü umutluyumdur; bu kez derim, bu kez her şey yolunda gidecek. Bu kez kalbim doğru kişiyi seçti.
Öngörebilmek ne kadar zor başlamayan bir ilişkinin gidişatını. Daha elini bile tutmamışsındır adamın, hayallerinde her şeyin olmuştur çoktan. Kendi kendini ümitlendirmişsindir; onun haberi yoktur içinde kopan fırtınalardan. Sen kendine acımamışsındır ve ne tuhaftır ki onun acımasını beklersin; sevilmesen bile “yanımda olsun yeter” dersin. Ne suçu varsa kelimelerin tüm hıncını onlardan alırsın sonunda…
Bir ressam da yapabilir aynısını. Bir müzisyen de bir heykeltıraş da… Ressam yırtar emek vererek çizdiği resmini, müzisyen yok sayar bestelediği şarkıyı, heykeltıraş duvara fırlatır sanat eserini. Çünkü kimisi benim gibi kabullenemez yeteneğini değmeyen birisi için kullanmış olduğu gerçeğini. Sanatla uğraşan kişi olması gerekmiyor; akşama kadar sevgi ve emeğini vererek eşi için yemekler hazırlayan bir kadın, eşi buna nankörce karşılık verdiğinde çöp kutusuna devirebilir yaptığı tüm yemekleri; günah boyutunu düşünmeden. Ördüğü kazağı sinirlenip sökebilir.
Sonuç; yeteneğini kullanarak ürettiğin her şey bir hiç olurken azalır sevgin aşık olduğun adama.  Ve içinde bir garip pişmanlık! Aşık olduğuna mı desem aşık olduğun adama yaptıklarına mı desem tam olarak bilemedim.