DOKTORA gittiğinizde konulan teşhis 'Kronik' bir hastalık belirtisiyle eşleşiyorsa doktorunuz size ''Artık bu hastalıkla yaşamayı kabul ederek, dikkat edeceksiniz!'' tavsiyesinde bulunulur. Dilimize yaşadığımız depremler sonrasında düzenlenen uyarı niteliği taşıyan etkinlikler kapsamında giriş yapan ''Depremle yaşamayı öğrenmek zorundayız!'' uyarı söylemi, artık birden fazla alanda da kullanılıyor.    

Toplum olarak hepimiz bu Covit19 ile olan akrabalık(!) bağımızı kabullenip, birlikte yaşayabilmenin formülünü keşfetmek durumundayız. Konu hem bireysel hem de toplumsal bir içerik içermektedir. Toplumsal önlemler bizi yönetenler tarafından sürekli anons ediliyor. ''Maske-Mesafe-Hijyen kuralına uyun!'' çağrıları her bir yanımızdan yapılıyor. Toplum olarak bu çağrılara kulak verirken, bireysel olarak; kan bağımız olmasa da zorunlu akraba ilan edildiğimiz Covit19'a karşı 'kronik' adı verilen rahatsızlıklarımızı dikkate alarak, yapmamız, uygulamamız gereken konular da bulunuyor. Şimdi buradan bunları sıralamak, en azından bir iki örnekle açmanın anlamı yok. Zira genel kuralın dışında ''hergün belirli bir mesafe yürümelisiniz'' şeklinde bir tavsiyede bulunmuş olsam, bir çoğu için bu mümkün olmayabilir. O nedenle bireysel konularla ilgili herkes kendisine göre kararlar vermelidir.

Yozgat, hazırlanan risk haritasında ikinci derecedeki illerden birisi. Yani az riskli bölgedeyiz. O nedenle genel olarak alınan önlemler kısmi olarak kaldırıldı. Temennimiz, riskin sıfıra inmesinden yanadır. Sadece Yozgat'ta değil, ülke genelinde, dünyada Covit19 ile bağımızın tamamen kopmasından yanadır. Temenninin gerçeğe dönüşmesi ise bizlerin elinde bulunuyor. ''Nasıl olsa riski az bölgedeyiz'' diyerek, genel ve bireysel tedbirlerimizden taviz vermeye başladığımızda, salgın ile ilişkimiz deyim yerindeyse 'ölümüne!' olacaktır. Bu durum sanıldığı gibi kademeli olarak değil, birden bire sarıdan en tehlikeli renk olan kırmızıya dönüşür, bilesiniz...